Bugün bir durup düşünelim: Biz kimin tarafındayız?

Mazlumun mu, zalimin mi?

Sesini duyuramayanların sesi olmak için ne yapıyoruz?

Dünya İnsan Hakları Günü’nde, gerçek anlamda insanlığa sahip çıkmak için ne kadar çaba sarf ediyoruz?

10 Aralık, takvim yapraklarında “insan hakları”nı hatırlatan bir gün olabilir ama bu günün adalet, vicdan ve ahlak terazisindeki karşılığı nedir?

Modern dünyanın süslü cümleleriyle kutlanan bu gün, Doğu Türkistan, Kırım, Türkmeneli ve dünyanın diğer mazlum coğrafyalarında yaşayanlar için ne ifade ediyor?

Çin işgali altındaki Doğu Türkistan’da insanlar, dinlerinden, dillerinden ve kültürlerinden koparılmaya çalışılırken, anne karnındaki bebekler öldürülüp camiler kapatılırken Dünya İnsan Hakları Günü kutlamaları ne kadar samimi olabilir?

Batı’nın kendi vatandaşları için özgürlük çığlıkları atan devletleri, sıra mazlum Türk ve Müslüman halklara gelince neden susuyor?

Kırım’daki Türkler, kendi vatanlarında sürgün hayatı yaşarken, Irak Türkmenleri topraklarından edilirken, Suriye’deki Türkmen köyleri haritadan silinirken insan haklarını savunduğunu iddia edenler neredeydi?

Çıkarlara dayalı bu sessizlik, adaletin, vicdanın ve insanlık onurunun körelmesinden başka bir şey değildir.

Bugün, insan haklarının çifte standartlarla ele alındığını görmek, susmanın nasıl bir zulme ortaklık olduğunu hatırlamak zorundayız.

Çünkü adalet, mazlumun yanında yer almakla başlar.

Dünya İnsan Hakları Günü’nün hakkını vermek, zulme karşı durarak ve mazlumların sesi olarak mümkündür.

Dünya üzerindeki her bir mazlumun sesini duymak, zulme karşı çıkmak ve adaletin tarafında yer almak bizim insanlık vazifemizdir.

Bugün, bu sorumluluğu hatırlamak ve bu bilinçle harekete geçmek için bir fırsattır.

Geç kalmamak adına, sesimizi yükseltmek ve mazlumların yanında saf tutmak boynumuzun borcudur.

Habibullah Efendigil

https://www.durusthaber.com/yazarlar/habibullah-efendigil/sessizlik-zulme-ortak-olmaktir/266/