• 29.10.2020
  • 12880 defa okundu

Bu yıl Cumhuriyetimizin kuruluşunun 97.yılını kutlarken tarihi sorumluluklarımızı hatırlamamızda bir kez daha fayda var.

4 Kıta da at koşturan atalarımız fethettikleri yerlerde insanların canlarını, mallarını, inanç özgürlüklerini devletin himayesi altına almıştı. Fethettikleri yerlere kendi kültürünü taşımış fakat kesinlikle zorlama yapmamışlardı. İnsanlar diledikleri gibi konuşur, inanır ve yaşarlardı.

Bugün Türkiye atalarımızdan bizlere miras kalan topraklarda, her anlamda varlığını hissettirmekte ve Yumuşak Güç (Yunus Emre Ens. ,TİKA, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar başk.) vasıtaları ile tarihsel ve kültürel bağlarımız pekiştirilmektedir. Fakat öyle bir yer var ki orası bizim Yumuşak gücümüze de, dua’mıza da, yüce devletimizin varlığına hiç değilse gölgesine ihtiyaç duymaktadır. Evet, orası Doğu Türkistan’dır. Adını söylerken bile yüreğimizin sızladığı, sosyal medya platformlarında kendimizce gündeme getirmek için iki satır yazı yazdığımız, çevremize dilimiz döndüğünce orada bir zulüm yaşandığını anlattığımız, ne yazık ki elimizden başka bir şeyin gelmediği yerdir.

***

Sosyal medyada özellikle Twitter’da Doğu Türkistan ile ilgili günlük haberler paylaşılmakta ve görüntüleri veya videoları izledikçe adeta kanımız çekilmektedir. Fakat her ne hikmetse bu haberler ana haber bültenlerine bir türlü taşınamamaktadır. Maalesef toplumumuzda yeteri kadar yankı uyandırmamaktadır. Bu mühim konuyla ilgili Sivil toplum kuruluşları, dernekler gerekli çalışmaları yapsalar da yeterli olmamaktadır.

Batı’lı devletler, kendi politik çıkarları adına olsa da Çin’in Uygur Türklerine uyguladığı işkenceleri “Soykırım” olarak tanımakta ve BM İnsan Hakları Komisyonunu göreve çağırmaktadır.

Birleşmiş Milletlere göre 1 milyondan fazla insanın, Çin’in inşa ettiği “Gözetim Merkezleri”, “Meslek Edindirme kamplarında” tutuklu olduğu belirtilmiştir.

Elbette ismi “Gözetim Merkezi” olan bu hapishanelerin asıl işi, çeşitli bahaneler üretilerek insanların hapsedildiği ve işkence gördüğü yerlerdir.

Meslek Edindirme ve Eğitim kampları ise, Uygur Türklerinin Kendi ulusal kimliklerinden uzaklaştırılmasını sağlamaktır. Buralarda özellikle çocukların tutulduğu belirtilmiştir. Sözde eğitim kamplarında Çin tarihi ile ilgili eğitim verilmekte,  Çince konuşmak zorunda bırakılmakta ve örf, adet ve geleneklerinden kopartılmaktadır.

***

Çin hapishanelerinde çok fazla aydın, yazar, akademisyen ve din görevlisi terörist veya Çin’i kötülemek gibi nedenlerden dolayı müebbet hapis cezasına çarptırılmaktadır. Çin, Gözetim Merkezlerinde tuttuğu kişileri kobay olarak kullanmakta ve çeşitli ilaç denemeleri yapmaktadır.

Bununla birlikte Çin, kardeş aile projesi kapsamında hapishane dışında kalan kişilerin evlerine denetim amaçlı erkekler göndermekte ve bu kişiler 8 ila 10 gün arası bu evlerde kalmaktadır. Çinli erkekleri evlerine sokmak istemeyen aileler ya Gözetim Merkezine alınmakta ya da çeşitli ağır cezalara çarptırılmaktadır.

***

Bir zamanlar Çin’in korkulu rüyası olan Göktürklerin, Uygurların, Karahanlıların hüküm sürdüğü topraklarda bugün soydaşlarımız zulüm görmektedir. Bizler sesimiz çıktıkça bu zulmü herkese anlatmak zorundayız. Soydaşlarımızın çığlıklarını duymak ve ulaşabildiğimiz her makam ve mevkiye bu durumu hatırlatmak zorundayız. Aksi takdirde vicdan muhasebesinde sınıfta kalır, İsa Yusuf Alptekin ve Osman Batur’un ahirette yüzlerine bakamayız. Görevimiz, bizlere emanet olan Müslüman soydaşlarımızın yanında olmaktır.
Zafer Akkaya

  • Kaynak: https://kentgazetesi.com/yazar/zafer-akkaya/insanlik-icin-onur-bizim-icin-namus-meselesidogu-turkistan-210655
  • Etiketler: Doğu Türkistan’Çin,Uygur,Göktürkler,Karahanlılar,İsa Yusuf Alptekin , Osman Batur’,Yunus Emre Ens. ,TİKA, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar başk.,