Doğu Türkistan ve Medyanın İki Yüzlülüğü
Doğu Türkistan ve Medyanın İki Yüzlülüğü
Son yıllarda, Doğu Türkistan’daki insan hakları ihlalleri dünya gündeminde giderek daha fazla yer almaya başladı. Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde, Uygur Türkleri ve diğer Müslüman azınlıklara yönelik yapılan zulüm, uluslararası kamuoyunun dikkatini çekiyor. Ancak, bu trajediye dair medyanın yaklaşımı oldukça çelişkili ve iki yüzlü. Batılı medya organları, bir yandan Çin hükümetinin baskıcı politikalarını eleştirirken, diğer yandan ekonomik ve siyasi çıkarlar nedeniyle bu durumu göz ardı etmekte ya da yeterince ses çıkarmamaktadır.
Doğu Türkistan’daki insan hakları ihlallerinin boyutları, dünyadaki pek çok insanı derinden etkiliyor. Uygurların kitlesel tutuklamaları, zorla çalıştırma, kültürel baskılar ve dini özgürlüklerin kısıtlanması, bu bölgedeki halk için bir kabusa dönüşmüş durumda. Çin hükümeti, bunu “terörle mücadele” olarak tanımlasa da, pek çok bağımsız gözlemci ve insan hakları örgütü, bunun tamamen etnik temizlik ve kültürel baskılama olduğunu belirtiyor.
Medyanın bu konuda iki yüzlü davranması, özellikle küresel güç ilişkilerinin bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor. Batı dünyasının pek çok önde gelen medya organı, Doğu Türkistan’daki zulme karşı genellikle sessiz kalmakta ya da olayları minimalize etmektedir. Bunun başlıca nedeni, Çin ile olan ticaret ve ekonomik ilişkilerin bu konuda önemli bir engel oluşturmasıdır. Çin, dünya ekonomisinde büyük bir güç ve pek çok ülke, ekonomik çıkarlarını savunmak adına, Uygur halkına yapılan zulme göz yummayı tercih ediyor.
Bir örnek, 2022 Kış Olimpiyatları’na ev sahipliği yapan Çin’in, Doğu Türkistan’daki durumu dünya gündemine taşımayı engellemek için büyük çaba sarf etmesidir. Batılı ülkeler, olimpiyat boykotu gibi sembolik eylemlerle tepki gösterse de, çoğu zaman bu tepki yalnızca politika ve ticaret dengelerinin bir parçası olmaktan öteye gitmemektedir. Çin ile ticaret ilişkileri, bu tür eylemleri kısa sürede geçici hale getirmekte ve bu konuda kalıcı bir değişim sağlanamamaktadır.
Öte yandan, Doğu Türkistan’daki zulme karşı savaşan birkaç bağımsız medya organı ve insan hakları savunucuları, sesi duyulmaya çalışılan bir azınlık olmaktadır. Ancak bu sesler, küresel medyanın büyük kısmında genellikle duyulmaz veya görmezden gelinir. Sadece belirli uluslararası etkinliklerde ya da çok fazla baskı altında kalındığında, Çin’in baskıları gündeme getirilmektedir. Ne yazık ki, bu gündem genellikle bir süre sonra kaybolur ve ekonomik ilişkiler ön plana çıkar.
Doğu Türkistan’daki dramın dünya gündeminde kalıcı bir şekilde yer alması, sadece siyasi bir zorunluluk değil, aynı zamanda insani bir görevdir. Medyanın bu konuda daha cesur ve objektif bir tutum sergilemesi, Çin’in zulmünü tüm dünyaya göstermek ve uluslararası toplumu harekete geçirmek adına kritik öneme sahiptir. Ancak ne yazık ki, küresel medya, çoğunlukla Çin’in ekonomik gücü ve etkisi altında suskun kalmaya devam ediyor.
Sonuç olarak, Doğu Türkistan’daki insan hakları ihlallerine karşı gösterilen ilgisizlik, medyanın iki yüzlülüğünün bir başka örneğidir. Ekonomik ve siyasi çıkarlar uğruna, Uygur halkının acıları görmezden gelinmemelidir. Dünya, sadece bir ülkenin çıkarları doğrultusunda hareket etmek yerine, insan haklarını evrensel bir değer olarak savunmalıdır.
Muhammed Esad Çağla