DOĞU TÜRKİSTAN TÜRKLERİNİN 1500 YILLIK TARİHİ
DOĞU TÜRKİSTAN TÜRKLERİNİN 1500 YILLIK TARİHİ
- 4.06.2009
- 3186 defa okundu
Onbinlerce kilometre uzakta
olmakla birlikte, kültür itibariyle bizden hiç farklı olmayan
DOĞU TÜRKİSTAN TÜRKLERİNİN 1500
YILLIK TARİHİ
Bu röportajda.
Merkezi Kayseri’de bulunan DOĞU
TÜRKİSTAN KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİ Genel Başkanı ve DÜNYA UYGUR KURULTAYI
İkinci Başkanı SEYİT TÜMTÜRK Yazarımız OĞUZ ÇETİNOĞLU’nun sorularını
cevaplandırdı. Okurken, geçmişi gururla hatırlayacak, işgalden sonra Doğu Türkistanlıların
çektiği dayanılmaz işkenceler sebebiyle içiniz burkulacak.
Oğuz Çetinoğlu:
Günümüzde Çin Halk
Cumhuriyeti’nin işgali altında bulunan Doğu Türkistan’da dünyanın en ağır insan
hakları ihlallerine maruz olarak yaşayan; tarihî süreç içerisinde Uygur
Türkleri ve Göktürkler olarak anılan Müslüman Türklerin kökeni hakkında özet
bilgi verir misiniz?
Seyit Tümtürk:
Doğu Türkistan, tarihte birçok
Türk imparatorluklarına merkezlik yapmıştır. Tarihî kaynaklarda, Teoman Yabgu
tarafından M.Ö. 220 yılında kurulduğu kaydedilen Büyük Hun İmparatorluğu’nun
asırlarca hâkimiyeti altında bulunan Doğu Türkistan; bu imparatorluğun M.S. 430
yıllarında yıkılmasından sonra, başka bir Türk Devleti’nin hâkimiyeti altında
bulunmuştur. Bu devlet; Göktürk Devleti’dir. M.S. 552 yılından itibaren
varlığını hissettirmeye başlayan Göktürk Devleti, bütün Türkistan
hükümdarlarını itaati altına alarak, büyük bir imparatorluk meydana
getirmiştir. 660 yılında bir ara Çin istilasına uğrayan Doğu Türkistan, Kapağan
Han zamanında, 699 yılında Çinilerden geri alınmıştır.
Göktürk İmparatorluğu’nun
zayıflamasıyla, hâkimiyet yeni Türk devletinin eline geçmiştir. Türkeş Devleti,
Karluk Devleti ve Uygur Devleti gibi devletlerin idarelerinden sonra, Türk
tarihinin en büyük devletlerinden biri olan Karahanlılar Devleti, Doğu
Türkistan’a yeni bir ruh ve anlayış kazandırmıştır.
Günümüzde Doğu Türkistan olarak
adlandırılan Türk Yurdu’nda, 0840 yılından itibâren tek tük İslamiyet’le
şereflenme vakaları görülmekteyse de 1212 yılında tarih sahnesinden çekilen
Karahanlılar devrinde İslam Dini, Türk milletinin vazgeçilmez hayat kaynağı
olmuştur. Öteden beri hiç bir yabancı dine iltifat etmeyen Türkler, Karahan
Devleti’nin devlet politikası içerisinde kısa zamanda Müslüman olmuşlardır.
Çetinoğlu:
Doğu Türkistan’dan ve
zenginlikleri ile Çin için öneminden bahseder misiniz?
Tümtürk:
Doğu Türkistan tarihte ‘Uluğ
Türkistan’ veya ‘Büyük Türkistan’ olarak anılan vatanımızın doğu kesimini
oluşturur. 1.828.418 km² yüz ölçümü ile Kazakistan’dan sonra ikinci büyüklüğe,
yaklaşık 35.000.000 Müslüman Türk nüfusu ile Türkiye’mizden sonra en yoğun
nüfusa sahip Türk yurdudur. Doğu Türkistan’ın ana gövdesini Uygur Türkleri
oluşturmakla birlikte Kazak, Kırgız, Özbek, Tatar ve diğer Türk boyları da
bulunmaktadır.
Çok zengin, bâkir yer altı ve yer
üstü kaynaklarına sahiptir.160 milyar ton petrol, 10,3 trilyon m³ doğalgaz, 1,6
trilyon ton kömür ile altın gümüş, uranyum başta olmak üzere 118 çeşit madene
sahiptir. 60.000.000 baş hayvan ve dört iklimin yaşandığı coğrafyasında
pamuktan buğdaya, pirinçten her türlü tahıla yüzlerce meyve ve sebzenin
yetiştiği bölgedir. Doğu Türkistan Çin’in petrol, kömür ve doğalgaz gibi enerji
ihtiyacının üçte birini karşılamaktadır. Aynı zamanda Orta Asya enerji
kaynaklarının Çin’e ulaştırıldığı geçiş noktasıdır. Çin’in batıya kara yolu ile
açılan tarihî ipek yolu konumundadır. Çin tarihte bu bölgeyi elinde tuttuğu
dönemlerde gücünü sürdürebilmiş, kaybettiği zamanlarda zayıflamıştır.
Bahsettiğimiz zenginlikleri ve stratejik konumu itibarı ile Çin Doğu
Türkistan’ı asla kaybetmek istememektedir. Bizim olup ta Çinlilerin sınırsız
sömürdüğü zenginliklerimiz bizim kötü kaderimizi beraberinde getirmiş
durumdadır.
Çetinoğlu:
Çin yönetimi Doğu Türkistan’da
neler yapmaktadır. Bunlardan bahsedebilir misiniz?
Tümtürk:
Yukarıda bahsettiğim gibi Doğu
Türkistan gibi çok zengin yer altı ve yer üstü kaynaklar ile jeopolitik ve
stratejik konuma sahip olan vatanımızı işgal eden Çin, bu kaynakların ebediyen
kendisinin olabilmesi için gerçek sahiplerinin tamamen asimile edilerek yok
edilmesini düşündüğü bir planı yürürlüğe koymuş durumdadır. Bu uğurda Çinli
işgalciler milyonlarca Türkü katletti veya zindanlarda çürüttü. Örnekler ile
açıklayayım.
a- 1964 ile 1997 yılları arasında Doğu Türkistan’ın Lopnor bölgesinde
11’i yer altında olmak üzere toplam 46 nükleer deneme gerçekleştirilmiştir.
Bunun sonucu olarak ya direk veya daha sonra nükleer ve radyo aktif serpintiler
sonucu milyonlarca insan ölmüş, yaralanmış veyahut da kanser hastalığına
yakalanmıştır. Günümüzde, gölgede yaşanan sakat ve ölü doğan bebekler ile bu
kontrolsüz ve yeterli tedbirler alınmadan yapılan denemelerin etkisi devam
etmektedir. Başta insan sağlığı olmak üzere, tarım, çevre ve tüm ekolojik
sistem olumsuz etkilenmiştir.
b- 1930 ve 1940’lı yıllarda Doğu Türkistan’da Çinli göçmen sayısı %
4 civarında iken özellikle Mao’nun komünist işgali ile her türlü devlet desteği
sağlanarak getirilenlerle bu sayı bazı bölgelerde % 70’ler gibi korkunç
rakamlara ulaşmıştır. Son yıllarda karma evlilik teşvik edilmekte, devlet
tarafından maddî olarak desteklenmektedir. Burada amaç, muhtemel bir
referandumda, Doğu Türkistan’ın bağımsızlığının önüne geçmektir.
c- Aile planlaması ve doğum kontrolü adı altında şehirde tek, köy
kesiminde iki çocuğa izin verilmektedir. Çinli yetkililerce her mahalleye bir
kadın görevlendirilerek hamile kalanlar tespit edilmektedir. Kota fazlası
gebeliklerde hamile olan anne adayının kaç aylık gebe olduğuna bakılmaksızın
kürtaj edilmektedir. Sağlıksız koşullardaki müdâhalelerden dolayı bazen anneler
de hayatını kaybetmektedir. Böylelikle Çin işgalci yönetimi, Doğu Türkistan’da
son 25 yıl içerisinde 15 milyon masum bebeğin dünyaya gelişini engellemiştir.
Bu olay tarihin yazmadığı gizli bir soykırımdır.
d- Son yıllarda uygulanan bir zulüm var ki Çin’le olan binlerce
yıllık mücâdele tarihimizin hiçbir sayfasında böyle bir alçaklığı göremezsiniz.
Son beş yıl içerisinde sayıları yüz binleri aşan 18 ile 25 yaş arasındaki
iffetli genç kızımız yaşadıkları şehirlerden alınarak Çin’in iç bölgelerine
götürülmüştür. Bunlar çok ağır iş şartlarında ve hatta gayri ahlakî yerlerde
çalıştırılmaktadır.
e- Doğu Türkistan coğrafyasının tamamında Çince eğitimin mecburî
hâle getirilmesi yetmiyormuş gibi, geçtiğimiz yıllarda Çin millî eğitim
bakanlığı çift dilli eğitim projesi adı altında bir programı yürürlüğe
geçirmiştir. Bu çerçevede ilköğretim çağındaki 6-7 yaşlarındaki çocuklarımız
zorla Çin’e götürülmekte, geleceğimiz ve umudumuz olan genç beyinler yıkanarak
ateist ideolojiyle zehirlenmektedir. Böylelikle kendi milletine ve değerlerine
düşman bir nesil hedeflenmektedir.
f- Din ve vicdan hürriyeti tamamen yasaklanmıştır. Çinlileştirme
sürecindeki en büyük engellerden biri olarak görünen ve bizi biz yapan
maneviyatımızın önüne geçilmeye çalışılmaktadır. Namaz kılmak, oruç tutmak ve
her türlü ibâdet yasak olduğu gibi inançları öğretmek te yasaktır ve suç olarak
görülmektedir.
g- 1985 yılında Çin’de ilk defa AIDS virüsüne rastlanmasından tam
on yıl sonra Doğu Türkistan’da bu mikrop tespit ediliyor. Günümüzde ise HİV
mikrobu Doğu Türkistan’da Çin ortalamasının üzerinde seyrediyor. Seyahat
özgürlüğünün olmadığı neredeyse giriş ve çıkışların yasak olduğu, bu sebeple
mikrobun dışarıdan bulaşma ihtimalinin düşük olduğu bölgede, inanç ve
değerlerine bağlı Doğu Türkistanlılar üzerinde bu hastalığın artış hızı
açıkçası Çin işgal yönetiminin AIDS mikrobunu bir soykırım aracı olarak
kullandığı kanaatini oluşturmaktadır. Devletin sosyal güvenlik imkânlarından
Doğu Türkistanlıların ancak % 10’u yararlanabilmektedir. Oysa Doğu
Türkistan’daki Çinlilerin % 90 ı sosyal güvenlik çatısı altındadır. Tüberküloz
sarılık gibi bulaşıcı hastalıklar çok yaygındır. Geçmişte yaş ortalamasının 70
ile 80’lerde olduğu bu bölgede bugün, 50-55’li yaşlara düşmüştür.
Çetinoğlu:
Doğu Türkistan’da iki defa
Cumhuriyet ile yönetilen bağımsız Müslüman Türk devleti kuruldu. Bu oluşumlarla
ilgili gelişmelerle söyleşimize devam edebiliriz.
Tümtürk:
Doğu Türkistan’da 12 Kasım 1933
de Kaşgar’da Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti ve 12 Kasım 1944 de İli (Gulca)
şehrinde Doğu Türkistan Cumhuriyeti ismiyle iki bağımsız devlet kurulmuştur.
Bundan 65 sene önce yeryüzünde Türkiye’mizden başka bağımsız Türk devleti
yokken, Doğu Türkistan’da bağımsız Türk devleti kurulmuştur.
Bu cumhuriyetlerin kuruluşunda
genç Türkiye Cumhuriyetinin yakın ilgi ve alakasını görüyoruz. Çin ile mukayese
ettiğimizde çok az imkâna sahip Doğu Türkistan güçlerinin kısa sürede iki
bağımsız devlet kurması o dönemde en az Çin kadar SSCB’nin de kâbusu olmuştur.
Zira Sovyetler birliğinin işgali altında Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan,
Türkmenistan, Azerbaycan gibi Türk Cumhuriyetleri ve diğer esaretteki milletler
bulunuyordu.
Çin’den bağımsızlığını kazanmış
Doğu Türkistan’ın, Sovyetler Birliği’nin işgali altındaki Türk
cumhuriyetlerinin bağımsızlık ateşini yakacağı endişesi Rusları korkutuyordu.
Bu gerekçeyle Sovyetler Birliği bağımsız Doğu Türkistan’ın yıkılması için
Çin’le iş birliği yapmış ve Çin’e ekonomik, askerî her alanda destek vermiştir.
Çin ve Rus iş birliği oluşan iki
büyük komünist devletin orantısız gücü karşısında maalesef Doğu Türkistan
Cumhuriyeti yıkılmıştır. Doğu Türkistan devletinin yıkılışında Asya’daki
menfaatlerinden dolayı İngilizlerin de Çin ve Ruslarla işbirliği yaptığını
görüyoruz. O dönemde kendi menfaati için Çinlilere destek veren Rusların
gelecekte yine kendi menfaati gereği Doğu Türkistan’ın bağımsızlığını desteklemesi
kaçınılmazdır.
Çetinoğlu:
Doğu Türkistanlı soydaşlarımız /
dindaşlarımız arasından Osman Batur gibi kahramanlıkları filmlere ve destanlara
konu olacak büyük vatanseverler yetişti. Bunlardan da kısaca söz eder misiniz?
Tümtürk:
Tarihte Doğu Türkistan’ın
bağımsızlığı için birçok kahraman, büyük mücâdeleler vermiş ve uğrunda
hayatlarını fedâ etmişlerdir. Osman Batur, Seyit Noçi, Nazugum, Gani Batur…
ismini sayabileceğimiz yakın tarihimizdeki yüzlerce kahramandan sadece bir
kaçıdır. Osman Batur Doğu Türkistan’ın yetiştirdiği kahraman evlatlarından
biridir. Asıl adı Osman Batur İslambay’dır. Kendisi Doğu Türkistanlı Kazak
Türklerindendir. Kementle Çin uçağını düşürüşü dilden dile dolaşarak adeta
efsaneleşmiştir. Ayrıca Osman Batur Doğu Türkistan’ın yalnızca Uygur
Türklerinin değil Kazak Kırgız Özbek, Tatar bütün Türklerin ana vatanı olduğu
gerçeğinin sembol ismidir.
Osman Batur 20 yüzyılın ilk
yarısında Çin ve Ruslara karşı Doğu Türkistan’ın Altay bölgesinde bağımsızlık
mücâdelesi vermiştir. Doğu Türkistan’da, aynı anda birçok bölgede başlayan
millî mücâdele başarıya ulaşmış, 1945’li yıllara gelindiğinde bir kaç şehir
dışında vatanın tamamı işgalden kurtarılmıştır. Durum Çinliler adına dayanılmaz
bir hal almıştır. Son bir toparlanma ile bütün gücünü seferber eden düşman
güçleri Osman Batur ve arkadaşlarını Tarbagatay ve Altaylardan çıkarmayı
başarmıştır.
Bu arada 30.000 kişi ile
başladıkları savaşta 4.000 kişi kalmışlardı. 1951’de Kanambal’da sıkıştırılarak
esir düştü ve Ürimçiye götürüldü. Halk arasında dolaştırılarak teşhir edildi.
29 Nisan 1951 tarihinde kulakları ve kolları kesilmek suretiyle idam ile şehit
edildi. Ruhu şad, makamı cennet olsun.
Çetinoğlu:
Doğu Türkistan Devleti
yıkıldıktan sonra göçler başladı. Bu göçler de bir insanlık trajedisidir.
‘Süper prodüksiyon’ olarak anılan Hollywood yapımı zengin bütçeli kalabalık
kadrolu filmlere konu olacak kadar önem ve ilgiye layıktır. Göçler ne zaman
başladı, kaç yıl boyunca, nereye ne kadar insan göç etti?
Tümtürk:
1949 da Mao Zedong ve arkadaşlarının
başlatmış olduğu komünist devrim sonucu bütün Çin’de ve özellikle Müslüman Türk
nüfusun bulunduğu Doğu Türkistan’da insanlık tarihinin görmediği bir zülüm ve
soykırım uygulanmıştır. Yüz binlerce Doğu Türkistanlı ileri gelen din adamı,
vatansever, bürokrat ve zengin katledilmiş veya çok ağır hapis cezalarına
çarptırılmıştır.
Bu uygulamalarına kültür devrimi,
toprak reformu gibi sözde devrimlerle millet dilimizden, dinimizden,
tarihimizden koparılmaya çalışılmıştır. Zengin halkı topyekûn fakirleştirmek
sureti ile âdeta halkımız köleleştirilmiştir. Bütün bu olumsuzluklar sonucu
yaşama imkânı bulamayan soydaşlarımız, Doğu Türkistan’a sınır olan o dönem
Sovyet işgalindeki kardeş Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkiye’ye çok
yoğun bir göç gerçekleştirmiştir. Günümüzde Türkistan Türk cumhuriyetlerindeki
Uygur Türklerinin nüfusu resmî rakamlara göre 1.5000.000 olarak
belirtilmektedir.
Oysa resmî olmayan verilerle bu
rakamın 2.500.000 ile 3.000.000 arasında olduğu tahmin edilmektedir. Çin
işgalci yönetimi Doğu Türkistan’a sınır olan kardeş Türk cumhuriyetlerindeki
Uygur Türklerinden çok ciddî tehdit algılamaktadır. Sınırımızın hemen yanındaki
bağımsızlığı tatmış bu Uygur nüfusu bağımsızlık mücâdelemizde bizim için de çok
büyük önem arz etmektedir. Çin’in Rusya ile birlikte Şanghay İşbirliği Örgütünü
(ŞİÖ) kurması, Türkistan Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlığının Doğu
Türkistan’a sıçramasından duyduğu endişenin sonucudur.
Türkistan dışında, Suudi
Arabistan’da 30-40.000 kadar Doğu Türkistanlı Uygur Türkü yaşamaktadır.
Buradaki kardeşlerimiz de bizim İslam dünyasına açılan kapımız olmuşlardır.
Türkiye’nin Doğu Türkistanlılar için önemli bir yeri vardır. Merhum İsa Yusuf
Alptekin ve Mehmet Emin Buğra gibi devlet büyüklerimiz Doğu Türkistan işgale
uğradıktan sonra kendilerine dâvâyı yürütebilecekleri en güvenli yer olarak
Türkiye’yi seçmişlerdir. 1950’li yıllarda liderlerimizin Türkiye’ye göçüyle
günümüze kadar 10.000’leri geçen sayıda Doğu Türkistanlı Türkiye’ye göç
etmişlerdir.
Yine Avrupa’dan Asya’ya Amerika’dan
Avustralya’ya hatta Afrika’ya varıncaya kadar 50’den fazla ülkede Uygur
Türklerine rastlamak mümkündür. Bunun sebebi vatanımızın işgal altında
bulunmasıdır. Sizin de bahsettiğiniz gibi her bir göç hikâyemiz birer filme
konu olabilecek muhteviyata sahiptir.
Parçalanmış aileler meselesi
başlı başına birer dramdır. Göçler sırasında 3-4 ay gibi hayvanlarla veya
yürüyerek gidilen mesafe sonucu merhum liderimiz İsa beyin bir oğlunun ayak
parmakları donmuş, vücudunun diğer bölümlerine sirâyet etmemesi için
kesilmiştir. Vahşi hayvanlarca parçalananlar, donarak ölenler, en basit
hastalıklardan doktor ve ilaç yokluğu sebebiyle ve açlıktan ölüp gidenlere
kadar birçok olay yaşanmıştır. Dünyanın çatısı olarak bilinen Himalaya Dağları
aylarca süren zorlu yolculular sonucu aşılmıştır.
Çetinoğlu:
İçerisinde bulunduğumuz zaman
diliminde dünyanın hangi bölgesinde göçmen olarak ne kadar Doğu Türkistanlı
var?
Tümtürk:
Kesin bir rakam verilememekle
birlikte tahmini olarak Doğu Türkistan’dan göç etmiş soydaşlarımızın yaklaşık
olarak 2.700.000 olduğunu söyleyebiliriz.
Özbekistan’da 1.500.000
Kazakistan’da 700.000
Kırgızistan’da 400.000
Suudi Arabistan’da 40.000
Türkiye’de 20.000
Avrupa’da 7.000
Amerika’da 1.500
Avustralya 1.500
Kanada’da 1.000
Diğer Ülkelerde 20.000
Çetinoğlu:
Türkiye’de topluca İstanbul’da,
Kayseri’de ve Manisa’da yaşayan Doğu Türkistanlıların varlıkları,
gerçekleştirdikleri etkinlikler sebebiyle biliniyor. Bu üç yerleşim bölgesi ile
diğer şehirlerde yaşayan Doğu Türkistanlıların nüfusu hakkında tahminî rakamlar
verebilir misiniz?
Tümtürk:
Merhum liderlerimizin ilk
yerleştikleri şehir İstanbul olmasından dolayı yurttaşlarımızın en yoğun olarak
bulundukları il İstanbul olmuştur. Sadece İstanbul’daki soydaşlarımızın sayısı
on binleri geçmiştir.
Türkiye’de yaşayan Doğu
Türkistanlıların toplu halde ilk göç ettikleri şehir Kayseri’dir. 1952 de
Yahyalı ilçesi Musa Hacılı köyüne 250 kadar Doğu Türkistanlı Kazak Türkü
yerleştirildi. Aynı yıl Manisa ili Salihli ilçesine gelen kardeşlerimizin
sayısı bugün yaklaşık 800 dolayındadır.
Kayseri merkeze 1965 yılında
yerleştirilen bizlerin sayısı da bugün yaklaşık 800 kadardır. Tarihe
baktığımızda 12. yüzyılda birinci başkenti Sivas ikinci başkenti Kayseri olmak
üzere Doğu Türkistanlı Uygur beyi olan Sultan Alaattin Eratna’nın Orta
Anadolu’da Eratna Beyliğini kurduğunu, adaleti, devlet adamlığı, hoşgörü ve
iyilikseverliliği ile ‘Köse Peygamber’ nâmı ile ün saldığı bilinir. Türbesi
Kayseri merkezinde Köşk Kışlası’ndadır. Meseleye bu yönü ile baktığımızda
Türkiye’de bugünkü sayıları milyonları bulan Uygur Türklerinden söz etmemiz
mümkündür. Aradan 800 yıl geçtikten sonra bizlerin buralara hicretimiz de ancak
ilahî bir irâde ile izah edilebilir. Bu üç ilimizin dışında başta Ankara,
Adana, İzmir ve Konya olmak üzere birçok ilimizde soydaşlarımız yaşamaktadır.
Çetinoğlu:
Türkiye’deki Doğu Türkistanlı
soydaşlarımız devletimize ve milletimize sadakatle ve ihlâsla hizmet ediyorlar.
Genel olarak hangi mesleklerde başarılı oluyorlar?
Tümtürk:
Teşekkür ediyorum. Gerçekten Doğu
Türkistanlıların hiçbir ferdinin bu güne kadar devletimiz ve milletimize aleyhinde
bir olumsuzluğun içinde olmaması bizler için övünç kaynağıdır. Bu mânâda Çin
zulmünden kaçıp sığındığımızda bizlere kucak açan aziz Türkiye’mize minnet ve
şükran ile bağlıyız. Yüce Allah devletimizi ve milletimizi kıyamete dek
korusun.
Hemşerilerimizin çoğunluğu
İstanbul’da deri sektöründe çalışmaktadır. Hemşerilerimiz bu piyasanın ilk
duayenlerinden sayılır. Bir kısmı devlet kademelerinde çalışmaktadır.
Özel sektörde üst düzey yönetici
ve kendi işinin patronu konumunda olanlar da vardır. Üçüncü ve dördüncü
nesilden kardeşlerimiz son yıllarda eğitimde ciddî başarılar elde etmekteler.
Bugün her meslekten konularında
uzman millî ve manevî değerlerine bağlı milletinin bağımsızlığı için
kendisinden beklenenlere cevap verebilecek sorumluluk ve bilince sahip bir
nesil yetişiyor. Bu gençlerimizi dâvâmızın geleceği açısından çok önemli
görüyoruz.
Çetinoğlu:
Doğu Türkistanlı soydaşlarımız,
‘mümin’ denilecek ölçüde inançlarına bağlı insanlar. Gelenek hâline gelmiş bu
müspet form, aile içi eğitimle mi sağlanıyor. İşin sırrı nedir?
Tümtürk:
Türk milleti tarih boyunca tek
tanrılı dinlere inanmıştır. Bu gerçek milletimize dinler tarihinde önemli bir
ayrıcalık kazandırmaktadır. Ayrıca Türk milletinin mübârek dinimiz İslam’la ilk
şereflendiği coğrafyadır Doğu Türkistan. Şu tarihî gerçeği buradan hatırlatmak
isterim. Türkler İslam inancını birilerinin dediği gibi kılıç zoruyla kabul
etmemiştir.
Karahanlılar hükümdarı Sultan
Satuk Buğra Han ile birlikte kendi hür iradeleri ve fıtratlarına en yakın
bulduklarından kitleler halinde İslam’ı kabul etmişlerdir. Bu gün de milletimiz
İslam’ı Hanefi ve Maturidi mezhebine göre yaşamaktadır. Bütün bu tarihî
gerçekler ışığında şunu ifade etmek isterim: 1.300.000.000 nüfuslu Çin işgaline
karşı 35.000.000 Doğu Türkistan bugün varsa bu varlığını millî ve manevî
değerlerine sahip çıkmasına borçludur. Din ve vicdan hürriyetinin olmadığı,
dinin ‘afyon’ olarak adlandırıldığı, namaz kılmanın, oruç tutmanın yasak olduğu
bu ülkede halk ibâdet ve inancını herkesten gizli, riyâdan gösterişten uzak
olabildiğince derinlemesine yaşıyor.
Bizi asimile ederek yok etmeye
çalışan Çin’e karşı en büyük silahımız inancımızdır. İslam dini ile tanışamayan
sarı Uygurların zamanla tamamen Çinlileştikleri gerçeği bizim için ibretlik bir
vakadır. Bundan dolayı her Doğu Türkistanlı aile evladına inançlarını öğretmeyi
kendisi için birinci derece vazife olarak görür. Çinli işgalcilerin vereceği
her türlü cezayı göze alarak bu vazifeyi yerine getirir.
Çetinoğlu:
Türkiye’de yaşayan Doğu
Türkistanlılar olarak Türk hükümetlerinin, özellikle Çin yönetiminin Türklere
uyguladığı insan hakları ihlalleri konusundaki tavırlarından memnun olmadığınız
biliniyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Tümtürk:
Bu konu bizi üzmekte ve derinden
yaralamaktadır. Maalesef sizin de vurguladığınız gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin
hiçbir hükümeti bu güne kadar Doğu Türkistan’da işgalci konumunda olan Çin’e
karşı Doğu Türkistan’ın bağımsızlığını bir kenara bırakın insan hakları
bağlamında dahi en ufak bir girişimde bulunmamıştır.
Oysa Türkiye’miz Doğu Türkistan
dâvâsını üyesi bulunduğu ve aktif rol aldığı Birleşmiş Milletler Teşkilatı
(BMT), Avrupa Birliği (AB) ve İslam Konferansı Teşkilatı (İKT) gibi
milletlerarası kuruluşlar nezdinde demokrasi ve insan hakları çerçevesinde
gündeme getirebilirdi.
Türkiye geçmişte hiç olmadığı
kadar milletlerarası kuruluşlarda etkili ve sorumluluk sahibidir. 2008 yılında
BMT geçici üyeliği seçimini kazandığı gibi ilk defa bir Türk; Prof. Dr.
Ekmeleddin İhsanoğlu İKT Genel Sekreteri olarak seçilmiştir. Bu mânâda
Türkiye’mizden beklenen destek gelmediği gibi, aksine Mesut Yılmaz hükümetinin
1988/36 numaralı Doğu Türkistan ve Doğu Türkistanlılarla ilgili genelgesi kara
bir leke gibi hâla yürürlükte bulunmaktadır.
Türkiye’deki Doğu Türkistan’a
karşı çekingen ve ürkek tavır Çin’i cesaretlendirmektedir. Ayrıca bu yanlış
tavır Türk dünyasının lideri olma potansiyeline sahip Türkiye’nin Türkistan
Türk cumhuriyetleri üzerindeki beklenti ve güvenilirliğini de zedelemekte,
milletlerarası alanda devletimizin saygınlığını gölgelemektedir. Sayın
başbakanın Davos’taki tavrından sonra Türkiye’yi ekonomik ve siyasî alanda zor
günlerin beklediğini söyleyenlerin yanıldığını gördük. Tam aksine bugün tüm dünyada
daha saygın bir konumdayız. Bize yakışan mazlum kim ve nerede olursa onun
yanında, zâlim kim olursa olsun onun karşısında durabilmek olmalıdır.
Beklentimiz Türkiye’nin
Filistin-İsrail meselesindeki izlediği âdil ve onurlu tavrın bir kısmını kendisi
ile aynı dil, din ve ortak tarihe sahip kardeşlerine de göstermesidir. Ancak bu
şekilde Davos’taki tavrımızı taçlandırmış oluruz. Tarihî bir hakikati buradan
hatırlatmak gerekirse; Osmanlı Devleti’nin en zayıf olduğu son dönemlerinde
dahi Sultan Abdulaziz ve Abdülhamit hanların Teşkilatı Mahsusa eliyle o bölgeye
ekonomik, askerî ve siyasî olarak desteğini esirgemediğini biliyoruz.
Bir babanın evladını inkâr
edemeyeceği gibi, Türkiye’de Doğu Türkistan meselesinden kaçıp kurtulamaz.
Türkiye’de her ne kadar bazı kesimler farkında olmasa da, hatta ayak direse de
gelişen konjoktör, tarihimiz ve coğrafyamız bizi zorlayacak. Türkiye’miz Türk
Dünyasının ve İslam Dünyasının lideri olacaktır.
Çetinoğlu:
Türkiye’de yaşayan Doğu
Türkistanlılardan temsilci bulunmakla birlikte, Sürgündeki Doğu Türkistan
Hükümeti, Türkiye’de değil de Amerika Birleşik Devletleri’nde kuruldu. Bu
konuda da söylemek istedikleriniz vardır.
Tümtürk:
Evet Doğu Türkistan sürgünde
hükümetinin kuruluşundan yaklaşık bir yıl kadar önce Uygur Amerikan cemiyetinin
kongresine katılmak için ABD de bulunduğum sırada daha sonra sürgünde hükümetin
başbakanı olan Enver Yusuf Turanî tarafından hükümet fikri tarafıma aktarıldı.
Bu fikri o dönem (DUK) Dünya Uygur Kurultayı başkanlığı ve yetkili organları ile
paylaştım. Maalesef bu fikir Kurultay yönetimince ciddiye alınmadı.
Belki bu kanaatlerinde nasıl olsa
hükümeti kuramazlar düşüncesi hâkimdi. Eğer DUK meseleye daha objektif
yaklaşabilse deneyimi, kadrosu, teşkilatları ile hükümeti kuracak kişileri
kucaklayabilmiş olsaydı hükümetin konumu şimdi çok farklı olabilirdi. Oysa ABD
kanunlarında sürgünde hükümetin kuruluşuna engel teşkil edecek bir madde yoktu.
Tibetlilerin sürgünde hükümetinin ABD’de çok rahat çalıştıklarını görüyoruz.
Zannedilenin aksine Sürgünde Doğu Türkistan Hükümeti’nin arkasında ne CIA ne
ABD ne de başka bir güç vardı. Eksik kadro, maddî imkânsızlıklar,
teşkilatlarımızın ve halkımızın desteğinden mahrum erken çıkışları üzülerek
söylemek durumundayım, hükümetin kötü sonunu hazırladı. Tabi ki bu sonuçta DUK
kadar diyalog çabalarımıza kulak asmayan sürgünde Doğu Türkistan Hükümeti’nin
Başbakanı Enver Yusuf ve ekibinin de sorumlulukları vardır.
Biz Amerika’ya gelerek hükümetin
kurulacağı güne kadar acaba teşkilatlarımız arasında uzlaşı sağlayabilir miyiz
ümidi ile çaba sarf ettik.
Maalesef ilerleme kaydedemeyince
ABD’den Türkiye’ye geri döndük. Sonuç itibarı ile olan, milletimize ve dâvâmıza
olmuştur. Her Doğu Türkistanlının hayallerindeki kızıl elması olan
bağımsızlığımızın öncesindeki son adım Sürgünde Doğu Türkistan Hükümeti ismi
yetkisiz liyakatsiz ve sorumluluk bilinci olmayan kişilerin elinde heder
edilmiştir. Sormak istiyorum: Aradan geçen 5 yıllık süre içerisinde ne
yapılmıştır? Milletimiz hükümetle birlikte önce umut sonra çok büyük hayal
kırıklığına uğramıştır.
Belki önümüzdeki süreçte
dâvâmızın ihtiyaç duyduğu gerçek mânâda içi doldurulmuş güvenilir kadroların
kuracağı sürgünde hükümet, yaşadığımız bu kötü tecrübeden sonra milletlerarası
kamuoyunun ve milletimizin güvenini sağlayabilecek mi? Hükümeti kuranların bu
durumla ilgili sorumsuzluğu bir yana işi düzeltmek için galiba görev hepimize
düşüyor. Sürgünde Doğu Türkistan hükümetinin kurulabileceği tek doğru adres
elbette Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir. Şu an için buna ne Türkiye’miz hazır
ne de milletlerarası konjöktür müsaittir.
Çetinoğlu:
Bir de Dünya Uygur Kurultayı var.
O’nu da konuşalım mı?
Tümtürk:
Kısa adı DUK olan Dünya Uygur
Kurultayı’nın ilk temelleri 1992 yılında İstanbul’da kuruluşunda bizzat
bulunduğumuz Doğu Türkistan Kurultayı ile atılmıştır. 1997 yılında Gulca’da
meydana gelen ayaklanma ve çok kanlı bir şekilde bastırılmasından sonra
İstanbul’da Doğu Türkistan Millî Merkezi kurulmuştur.
Ancak 1990’lı yılların sonlarına
doğru Türkiye’deki ortamın giderek teşkilatlarımızın hareketlerini daraltması
sonucu millî merkez Almanya’ya taşınmıştır. Doğu Türkistan Millî Kurultayı,
daha sonra ‘Doğu Türkistan Uyguristan Millî Kurultayı’ ve son kongrede de DUK
yani ‘Dünya Uygur Kurultayı’ olarak isim değişikliğine gidilmiştir.
Teşkilatımızda Türkistan yerine
Uygur isminin ön plana çıkması, Türkistan Türk Cumhuriyetlerinde (Kazakistan,
Kırgızistan, Özbekistan) yaşayan yaklaşık 2.000.000’un üzerindeki Uygur
kardeşimizi temsil eden delegelerin talepleri doğrultusunda gerçekleşmiştir. Türkistan
kelimesi Rusya’yı da Çin’i de tedirgin etmekteydi. Bundan dolayı bu
coğrafyadaki kardeşlerimize baskı vardı. Gönlümüzde yatan ecdadımızın can
vererek şahadetleri ile vatanımıza verdikleri Doğu Türkistan isminin
teşkilatımızla birlikte yaşamasıdır.
Çünkü Doğu Türkistan sadece Uygur
Türklerinin değil bütün Türklerin ana vatanıdır. Kuruluşundan günümüze kadar
kurultayımızda sırası ile Emekli General Mehmet Rıza Bekin, Enver Can, Erkin
Alptekin beyler başkanlık yapmış olup son olarak Rabiye Kadir Hanım 2006
yılında Almanya’nın Münih şehrindeki olağan kongresinde 25 ülkeden 50 ye yakın
teşkilatın bütün delegelerinin oy birliği ile kurultayın başkanlığına
seçilmiştir.
Çetinoğlu:
Ve… Rabiye Kadir. Doğu
Türkistanlı, 50’li yaşlarda bir bayan, destan kahramanlarında bulunabilecek
cesur bir yürek olarak dünya devi Çin’e kafa tutuyor. Yalnızca Doğu
Türkistanlıların değil, dünya Türklüğünün de medar-ı iftiharı Rabiye Ana
hakkında neler söyleyeceksiniz?
Tümtürk:
Sayın Rabiye Kadir Hanım sizin de
bahsettiğiniz gibi her türlü övgüye layık bir Uygur Türk’ü. Gerçekten çok
çileli bir hayat serüveni geçirmiş. Sıfırdan başladığı ticarette kısa surede
Çin’deki en zenginler sıralamasına girerek dikkatleri üzerine toplamış, Çin
parlamentosunda milletinin içinde bulunduğu insanlık dramını gündeme
taşımasıyla da Çin Komünist partisi yetkililerinin şimşeklerini üzerine
çekmiştir.
Rabiye Hanım’ın ekonomik gücü ve
siyasî vizyonu ile milletinin yanında oluşu Çin’le mücadele sürecinde şehit
olanların aileleri ile yargısız infazlar sonucu cezaevlerine düşmüş
kardeşlerimiz ve onların bakmakla yükümlü olduğu yakınlarına maddî ve manevî
destek vermesi onlara kol kanat germesi bardağı taşıran son damla olmuştur.
Bundan sonra Rabiye Hanım için
sıkıntılı bir süreç işletiliyor. Düzenlenen bir tertiple Rabiye Hanım
Amerika’da bulunan eşine Çin gizli belgelerini gönderdiği ithamı ile
tutuklanmıştır. Sözde halk mahkemesinde yargılanarak suçlu bulunan Rabiye Hanım
8 yıl ağırlaştırılmış hapis cezasına çarptırılmıştır. Ceza evindeki altıncı yılında
ABD Dışişleri Bakanı Condoliza Rice’in Çin’i resmî ziyareti öncesi 15 Mart 2005
tarihinde serbest bırakılarak eşinin yanına Amerika’ya gidişine izin verildi.
Aynı yıl içerisinde Norveç
parlamentosu tarafından kendisine Rafto barış ödülü verilmiştir. 2006 yılında
Uygur Amerikan Cemiyeti’nin başkanlığına seçilen Rabiye Kadir Hanım yine aynı
yıl Almanya’nın Münih şehrinde bütün delegelerin oyunu alarak DUK’un başkanı
seçilmiştir. Seçime bir gün kala Çin tarafının seçimlere katılmaması aksi
takdirde Doğu Türkistan’daki evlatlarının tutuklanacağı yönündeki tehditlerine
boyun eğmemiş ve seçim sonrası iki oğlu sudan sebeplerle hapse atılmışlardır.
Bu olaylar cereyan ederken şâhit
olduğum bir gerçeği aktarmak isterim: Yanında bulunduğum sırada cep telefonu çaldı.
Karşısındaki kişi ile birkaç dakika konuştuktan sonra telefonunu kapatarak
yüzüne yansıyan üzgün bir ifade ile ‘Asla ve kesinlikle adaylıktan vazgeçmem.
Söz konusu dahi olamaz. Benim milletim ne yaşıyorsa evlatlarım da aynı kaderi
paylaşacaklar.’ Diyerek gelen kötü haberin ilk şokunda dahi metanetini korumuş
samimiyeti ve fedakârlığı ile milletinin güvenine layık olduğunu bir defa daha
ispatlamıştır. Bu onurlu tavırla Çin’in Rabiye Kadir hanımı rehin alma
girişimleri de boşa çıkarılmış oldu.
Çetinoğlu:
Rabiye Hanım’ın milletlerarası
alandaki etkinliklerinden bahsedebilir misiniz?
Tümtürk:
Rabiye Hanım hürriyetine
kavuştuğu 15 Mart 2005 tarihinden bu güne kadar olağan üstü bir performans
göstererek Çin’in işgali altındaki Doğu Türkistan’da yaşanmakta olan insan
hakları ve demokrasi ihlallerini gündeme getirmek için onlarca defa değişik
ülkelere seyahat düzenlemiştir. Bu seyahatlerinde Başta BMT ve AB gibi
milletlerarası kuruluşlar ve parlamentolar nezdinde girişimlerde bulunmuştur.
Ziyaret ettiği ülkelerin devlet
başkanları, başbakanları, bakanları, milletvekilleri ve insan hakları
kuruluşları ile ikili görüşmeler gerçekleştirmiştir. Bu çerçevede yüzlerce
konferans, açık oturum, televizyon programı, basın toplantısı
gerçekleştirmiştir. Rabiye Hanım Çin komünist yönetiminin tamamen kapalı
tutarak hür dünyadan tecrit edip yok etmeye çalıştığı Doğu Türkistan’ı çok kısa
sürede demokratik ve barışçıl yollarla dünyaya tanıtmıştır. İnsanüstü gayret ve
fedakârlığı uluslar arası kamuoyunun dikkatlerinden kaçmamış ve Rabiye Kadir
Hanım 2007 ile 2008 yıllarında iki defa NOBEL barış ödülüne aday
gösterilmiştir.
Çetinoğlu:
Kaşgarlı Mahmut’un gayret ve
dehasından Dîvânü Lugati’t-Türk, Yusuf Has Hâcib’in ilminden ve irfanından
Kutadgu Bilig isimli eserleri insanlığa armağan eden Doğu Türkistan Türkleri;
kültür ve sanat alanında dünya ölçeğinde büyük hizmetler gerçekleştirmişlerdir.
Diğerlerini de sizden dinleyebilir miyiz?
Tümtürk:
Unesco 2008’i dünya medeniyetine
katkılarından dolayı Kaşgarlı Mahmut yılı ilan etmiştir. Çinliler Türklerin
akınlarından korunmak için yüz binlerce işçinin cebren çalıştırılarak katli
pahasına 6.000 km.
uzunluğundaki Çin Seddi’ni inşa ederken atalarımız bilim ve medeniyetin
göstergesi olarak 6.000 km
uzunluğunda yerin 30 ila 40
metre derinliğinde, ‘Kariz’ adı ile anılan yer altı
sulama projesini gerçekleştirmiştir. Bu projenin dünyada eşi ve benzeri
olmadığı gibi Çinlilerce tahribata uğramasına rağmen yer yer hâlâ
kullanılmaktadır.
Türk boyları içinde ilk defa
yerleşik hayata geçen de Uygurlardır. Modern tarım ve ziraattaki başarıları
sonucu üründeki kaliteli mahsuldeki çeşitlilik ve erken hasattaki başarısı ile
nam salmış, Turfan şehrimiz de, Türkçe’mizde ‘turfanda sebze’ deyimi ile
lügatimizde yer almıştır. Ecdadımızın kilim, halı ve dokumacılıktaki başarıları
arkeolojik kazılarda ortaya çıkan binlerce yıl öncesine ait tarihî eserlerde
kendisini göstermektedir.
Musikinin temel taşı konumundaki
makam rast, hicaz, sabâ ve diğerleri, Uygur Türkçe’siyle 12 mukam ve birçok
enstrümanda Doğu Türkistan’da icat edilerek dünyaya armağan edilmiştir.
Yine tarihte ilk defa Hoten bölgesinde
dut yaprağından kâğıt imal edilmiştir. Gutenberg’den asırlar önce Uygur
Türkleri tahtadan oydukları harflerle modern matbaacılığın ilk temellerini
atmışlardır. Çin yönetimi tarafından gizlenmesine rağmen bir şekilde geçtiğimiz
yıllarda dünya basınında yer alan Uygur piramitleri de binlerce yıl önce
atalarımızın yaşadığı medeniyeti bize haber vermektedir. Büyük önder Mustafa
Kemal Atatürk bu başarılardan etkilenerek uygar kelimesini kendi çağında Yunan
medeniyetinden daha ileri bir medeniyeti yaşamış olan Uygur Türklerinden
almıştır.
Çetinoğlu:
Yakın bir geçmişte ABD’de
faaliyet gösteren NASA Uzay merkezinde çalışmakta olan bir Doğu Türkistanlının
başarısı söz konusu. Neler yaptı?
Tümtürk:
Uygur Türklerinden olan Dr. Erkin
Sıdık 25 Nisan 1958 tarihinde Doğu Türkistan’ın Aksu şehrinde doğdu. Ailesi zor
şartlar altında olmasına rağmen, ilk, orta ve lise eğitimini büyük başarıyla
bitirdi. 1977 yılında ÖSS sınavında Doğu Türkistan 2.si olarak Urumçi
Üniversitesi Radyo ve Elektrik Bölümü’nü kazandı. Lisans eğitiminde bölüm
derslerinde hep tam puan aldı. Bunun dışında Çince, Japonca ve İngilizce’yi çok
iyi derecede öğrendi.
Okulu bitirdikten sonra aynı
üniversitede öğretim görevlisi olarak görev yaptı. Sonra Çin’in Şan Hai şehri
ve Japonya`da Osaka Üniversitesi’nde özel öğrenci olarak okudu. 1988 ve 1995
yılları arasında California Üniversitesi-Davis’ta Optik Fizik Bölümü’nde mastır
ve doktora eğitimini tamamladı.
1996-2004 yılları arasında da
Optik Şirketini kurmuştur. 2004 yılından beri NASA (National Aeronautics and
Space Administration)`nın yan kuruluşu olan JPL (Jet Propulsion Laboratory) da
çalışmaktadır. O, son 20 senedir NASA`nın en üst düzey mühendisi olarak çalışan
tek Türk’tür. Erkin Sıdık bu dönemlerde çok büyük başarılar elde etmiş ve başka
milletlerin yapabildiklerini Uygur Türklerinin de yapabileceğini ispat ederek
Uygur Türklerinin ve bütün Türk dünyasının gururu olmuştur. Erkin Sıdık ABD’de
yayınlanan 2008 yılı ünlü bilim adamları listesinde yer almıştır. Erkin
Sıdık’ın milletlerarası dergilerde 21 tane makalesi, 3 kitap ve 4 tane patenti
bulunmaktadır.
Çetinoğlu:
Yine yakın bir geçmişte, az önce
sözünü ettiğiniz müzik alanında da bir büyük başarı elde edildi. Anlatır
mısınız?
Tümtürk:
Doğu müzik medeniyetinde bir
mucize sayılan Uygur On İki Makamı Uygur halk sanatçılarının, bestecilerinin,
şarkıcılarının ve müzisyenlerinin uzun tarihî süreçte icat ettikleri halk
müziğidir. Uygur On İki Makamı kadim ipek yolu üzerinde şekillendiği için, onda
çeşitli etnik grupların, medeniyetlerin ve sanatların etkisi görülür.
Uygur On iki makamının kökleri 4.
yüzyılda ‘Büyük Küğ’ diye adlandırılan nağmeler olup, bunlar 6. yüzyıldan
itibaren sistemleştirilmeye başlamış, 6-10. yüzyıllarda daha da geliştirilmiş.
12. yüzyıldan sonra ise bu ‘Büyük Küğ’ler yavaş yavaş Arapça ‘makam’ adıyla
anılmaya başlamıştır. Uygur On İki Makamı’nın oluşmasında, Kuça Müziği,
Koçu-Kumul müziği ve Kaşgar-Hoten müziğinin rolü çok büyük olmuştur.
Uygur On İki Makamı İslamiyet’ten
sonra da geliştirilmeye devam etmiş, 16-17. yüzyıllara gelindiğinde Yarkent
Hanlığı hükümdarı Sultan Abdureşit Han, Amannisahan ve Kıdırhan gibi
sanatseverlerin çeşitli bölgelerdeki halk sanatçılarını, makam ustalarını
saraya dâvet edip onları bu işe teşvik etmeleri neticesinde makamın parçaları bir
araya getirilip sistemleştirilmiş ve bugünkü formuna kavuşturulmuştur. Uygur On
İki Makamı sonraki tarihî süreçte halk sanatçıları tarafından genç kuşaklara
aktarılmış ve bugüne kadar ulaştırılmıştır.
Uygur On İki Makamı Rak,
Çebbiyat, Sigah, Çehargah, Pencigah, Ozhal, Ecem, Uşşak, Bayat, Neva, Muşavirek
ve Irak’tan ibarettir. Zamanla makam adlarının sırasında bazı değişiklikler
olmuştur.
Her makam mukaddimeden sonra,
Çong Neğme (Büyük Nağme), destan ve meşrep olmak üzere üç büyük kısıma
ayrılmaktadır. Her Çong Neğme (Büyük nağme) kendi arasında yine Teezze, nushe,
cula, Senem, Selike, Pişrev gibi melodilere ayrılır.
Çong Neğme melodilerinde
genellikle lirik, yâni duygu yoğun olur. Destan kısmı epik kısım olup, burada
kahramanlık, aşk ve ahlak konusu anlatılan kıssa veya epik şiirler yer alır.
Genellikle bu kısımda 3-5 destan söylenir.
Meşrep kısmında ise coşkulu, hareketli,
serbest dans şarkı havası yer alır. Bu kısım ‘Senem’ adıyla da icra edilir.
Senemlerin yerli özellikleri güçlü olduğu için, ‘Kaşgar senemi’, ‘Dolan
Senemi’, ‘Korla Senemi’, ‘Kumul Senemi’, ‘İli Senemi’… gibi varyantları
oluşmuştur.
Uygur On İki Makamı’nın Uygur
klasik edebiyatı ile de sıkı ilişkisi olup, başta Ali Şir Nevai, Fuzûlî olmak
üzere pek çok ünlü divan şairinin şiirleri makamlarda güfte olarak yer
almaktadır.
Uygur On İki Makamı 1951 yılından
itibaren kayda alınmaya başlamıştır. Ünlü halk sanatkârı Turdi Ahun ve onun
arkadaşlarından Rozi Tembur, Temmuz 1951’de ve Ağustos 1954’te Urumçi’ye dâvet
edilmiş ve onların icra ettikleri On İki Makam’ın büyük bir kısmı kayda
alınmış, sonra notaya geçirilmiştir. 1987 yılında Urumçi’de Makam araştırmaları
cemiyeti kurularak tekrar, tekrar gözden geçirilmek suretiyle
mükemmelleştirilmiştir. Daha sonra profesyonel mânâda Uygur On İki Makam ekibi
yurt dışına yönelmiş, makamlar dünya sahnelerinde icra edilmeye başlamıştır.
Böylelikle son yıllarda bütün Dünya, Uygur müzik ve medeniyetini yeniden tanıma
fırsatı bulmuştur.
Çetinoğlu:
Churchill demişti ki; ‘Ruslar
nazarında, Komünistlerin öldürmek – yok etmek istediği bir Türk, kendini
korumaya çalışırsa, Faşisttir, insanlık düşmanıdır.’ Çin hükümeti de kendisini
Çin işkencesinden korumak isteyen Doğu Türkistanlıları terörist olarak
suçluyor. Bu konuya ekleyeceğiniz bilgiler var mı?
Tümtürk:
ABD ye gerçekleştirilen 11 Eylül
saldırılarını tarihî bir fırsata dönüştüren Çin yönetimi bunu en iyi şekilde
kullanmıştır. ABD’nin küresel terörizmle mücâdele teklifine Çin Doğu
Türkistanlıları terör listesine alması şartı ile destekleyeceği cevabını
vermiştir. ABD burada çok büyük bir hatâ yaparak sözde Doğu Türkistan İslam
Partisi’ni listeye dâhil etmiştir. Bu kozu en iyi şekilde kullanan Çin, Doğu
Türkistan’da işgale karşı olan, ‘Ben Türküm’ diyen, zulme rıza göstermeyen
demokratından, milliyetçisine, cumhuriyetçisinden muhafazakârına herkesi
‘radikal İslamî terörist’ ilan etmiştir.
Radikal terörle mücâdele adı altında
son yıllarda tutuklamalar ve yargısız infazlar sonucu ceza evlerinde boş yer
kalmamıştır. Doğu Türkistan âdeta topyekûn açık hava hapishanesine
dönüştürülmüştür. Çin, son yıllarda batı kamuoyunda dikkat çeken ilgi duyulan
konu haline gelmekte olan Doğu Türkistan meselesinden rahatsız olmuştur. Son
yıllara kadar hiç ağzına almadığı Doğu Türkistan kelimesini Doğu Türkistan
İslam Partisi teröristleri ismiyle milletlerarası ajanslara geçtiği haberlerle
duyurmuştur.
Burada batılı ülkelerin
Pantürkizm ve Panislamizm fobilerini depreştirerek mağdur Doğu Türkistanlıları
batının ilgisinden uzaklaştırarak yalnızlaştırmak hedeflenmektedir. Şu gerçeği
ifade etmek isterim ki; Çin gibi Komünist ve kapalı rejimlerle yönetilen
ülkelerde özellikle işgali altında bulundurduğu bölgelerde bireylerin
terörizminden bahsetmek gerçekle bağdaşmaz.
Bu tip rejimlerde olsa olsa
devletin halka ve özellikle azınlıklara karşı devlet terörü’ndan söz
edilebilir. ABD Guantanamo’da tutuklu bulunan 23 Uygur’u yargılayarak bunların
hiç birinin terörist olmadığına hükmetmiştir. Böylelikle ABD önceki hatasını
kısmen telafi ederek Çin’in elindeki Doğu Türkistan İslam Partisi Teröristleri
kozunu geri almıştır. Suçsuz bulunan beş Uygur’u Arnavutluk devleti siyasî
mülteci olarak kabul etmiştir. Yargıdan suçsuzlukları tescil edilmiş 17 Doğu
Türkistanlı kardeşimiz kendilerini kabul edecek yürekli bir ülke olmadığından
hala Guantanamo’da kalmak mecburiyetindedirler.
Buradan başta Türkiye’miz olmak
üzere bütün dünyaya seslenmek istiyorum. 17 mazlum ve terör mağduruna kim sahip
çıkacak? Yoksa Çin’e iade mi etseler ne dersiniz?
Çetinoğlu:
2008 Pekin olimpiyatlarından ve
yaşananlardan bahsedebilir misiniz?
Tümtürk:
Ruhunda dostluk, barış kardeşliği
sembolize eden Olimpiyatlara karşı olmamız söz konusu olamaz. Ama bütün bu
değerleri ayaklar altına almış sadece demokrasi talep ettikleri için kendi
üniversite öğrencilerini tankların paletleri altında vahşice katleden, işgali
altında tuttuğu başta Doğu Türkistan olmak üzere Tibet ve Moğolistan’da yerli halka
zülüm ve asimilasyon politikalarını pervasızca uygulayan, milletlerarası
kuruluşların incelemelerinde demokrasi ve insan hakları ihlalleriyle liste başı
olmuş sicili bozuk bir ülkeye olimpiyatların verilmesi Çin’i ödüllendirme
anlamına geleceği için şiddetle karşı çıktık
Olimpiyat öncesi Doğu
Türkistan’da zulme dayanamayan halk bu tarihî fırsatla hür dünyaya
çaresizliğini ve sesini duyurmaya çalışmış bütün şehirlerde direniş
göstermiştir. Olimpiyat meşalesi Doğu Türkistan’ın Kaşgar şehrinden geçirilirken
halk ev hapsine mecbur edilmiş, dışarıya çıkmak bir yana evlerin kapı ve
pencerelerinin açılması dahi yasaklanmıştır. Çin toprağı olduğunu iddia ettiği
tarihî Kaşgar şehrindeki işgal güçlerinin trajikomik durumu ortadadır.
Bizler de İstanbul’dan meşale
geçerken, Pekin’de olimpiyat açılış seremonisi düzenlenirken aynı anda
İstanbul’da Sultan Ahmet Meydanı’nda, Ankara’da Çin büyük elçiliği önünde
yaptığımız protesto gösterileri ve eylemlerimizle milletimize yalnız olmadığı
mesajını verdik. Bu eylemlerimizle Çin’in olimpiyatlardaki açılış merasiminde
vermek istediği gösterişli ve ihtişamlı mesajın arkasındaki gerçek yüzünü
ortaya koyduk. CNN, BBC, ROTERS, AP gibi uluslar arası ajanslar aracılığı ile
tüm dünyaya Doğu Türkistan gerçeğini duyurma fırsatı bulduk.
Çetinoğlu:
Doğu Türkistan Türklerinin mâruz
kaldığı büyük facialar var. Gulca katliamı gibi… Okuyucularımızı bilgilendirir
misiniz?
Tümtürk:
1997 yılı ramazan ayıdır. 1000
aydan hayırlı Kadir Gecesi, bütün Türk İslam âleminde özgürce idrak edilmektedir.
Doğu Türkistan’ın Gulca şehrinde gizlice eve toplanmış olan bir avuç kadın
Kuran-ı Kerimi hatmetmek için birlikte bulunuyor. Çinli güvenlik güçlerince eve
düzenlenen baskınla ibâdet için evde bulunan masum genç kızlar ve kadınlar
zorla karakola götürülerek tutuklanmıştır. Bir gün sonra akrabalarının
akıbetinden endişe duyan bir gurup Türk, Çin güvenlik makamlarına gittiklerinde
işkence edilerek şehit edilmiş bir kaç masumun cesetleri önlerine atılmıştır.
Bu olay Gulca şehrine sirâyet
ederek halk ayaklanmasının başlangıcı olmuştur. Vahşeti duyan halk ilçe, kasaba
ve köylerden hareket ederek şehir merkezinde on binlerce kişi olarak
toplanıyor. Ellerinde hiçbir silah bulunmayan öfkeli kalabalık valilik belediye
ve benzeri devlete ait kamu binalarını işgal ederek suçluların cezalandırılması
talebi ile olayı protesto ediyor. Halkın işgal ve direnişi bir kaç gün artarak
devam ediyor.
Olayın bütün Doğu Türkistan’a
sıçrama eğilimi göstermesi üzerine Çin işgal kuvvetleri halkın talepleri
doğrultusunda suçluların cezalandırılması yerine çok acımasızca ve orantısız
güç kullanarak tank, top ve askerî komandolarla şehre giriyor. Adeta bir
katliam gerçekleştirircesine yüzlerce masum Müslüman Türkü öldürüyor. Gulca
katliamı olarak tarihe geçen Çin vahşeti ana hatları ile bu şekilde
gerçekleşiyor.
Çetinoğlu:
Çin’in tezini destekleyen ve
reddeden ülkeler hakkında da bilgi verir misiniz?
Tümtürk:
Çinin tezini destekleyen
ülkelerin başında Rusya vardır. Bunun ana sebeplerinin başında Çeçenistan gibi
benzeri bölgelerin bağımsızlığı meselesi gelmektedir. Bunun dışında yine birkaç
eski komünist kalıntısı ülke dışında bu yanlışta Çin’e destek veren yoktur. Ama
Çin’in ekonomik, siyasî, askerî ve stratejik konumu itibariyle meseleye göz
yuman, sessiz kalan belki bu suskunlukları ile zulme ortak olanlardan
bahsedebiliriz. Ekonomik avantajları sebebi ile başta batılı devletler olmak
üzere tüm dünya Çin’den beklenti içindedir. Çok ciddî bir çifte standart
sergileyerek olaya en azından insan hakları ve demokrasi bağlamında dahi
gerekli ilgi gösterilmemektedir.
ABD’nin son yıllardaki Orta Doğu
ve diğer problemli bölgelerde uyguladığı yanlış dış politika İslam
coğrafyasındaki güvenilirliğini tamamen sarsmış ve imajı dibe vurmuştur. Çin’in
Doğu Türkistan’da Müslüman katliamı yapan kendisi değilmiş gibi Filistin İsrail
meselesinde Müslüman Filistinlilerden yana tavır alması tam bu noktada ABD yi
kendisine tehdit olarak gören İslam dünyasında Çin’in yıldızını parlatarak
stratejik ve ekonomik olarak Çin’den medet umar hale getirmiştir.
İslam dünyası yukarıda
bahsettiğimiz sebeplerden dolayı Çin’i üzmemek için Doğu Türkistanlı Müslüman
Türkü Çinin insafına terk etmiş durumdadır. Asya’da bölge gücü olan Çin’in
küresel güç olma yolundaki iddialı çıkışları. ŞİÖ benzeri bölge ülkeleri ile
yapmış olduğu ittifaklar ile Doğu Türkistan’ın Türk dünyası ile bağları tamamen
kesilmiştir. Çin’in baskısı sonucu Çin zulmünden kaçıp Kazakistan, Kırgızistan,
Özbekistan gibi kardeş cumhuriyetlere sığınan kardeşlerimiz ŞİÖ çerçevesinde
iade edilmiş, bunların birçoğu idam edilmiş veya ağır hapis cezalarına
çarptırılmıştır. Açıkçası Çin; ‘yakındakini ez, uzaktakini oyala’ olarak
adlandırabileceğimiz devlet politikasının gereğini en iyi şekilde
uygulamaktadır.
Çetinoğlu:
Çin ekonomi açısından gelişiyor,
dünyaya açılıyor. Açılımları, insanî yönünün gelişmesine katkıda bulunuyor mu?
Zaman içerisinde soydaşlarımıza / dindaşlarımıza insanca yaşama hakkı tanıma
ihtimali var mı?
Tümtürk:
Düz mantıkla düşündüğümüz zaman
olayın sizin sözünü ettiğiniz şekilde gelişmesi kaçınılmaz. Ancak Çin Sovyetler
Birliği’nin parçalanması sürecindeki gelişmeleri çok yakından tâkip ederek
kendine ders çıkardı. Gorbaçov’un glastnost ve perestorika politikası siyasette
ve ekonomide özgürlükleri beraberinde getirmiş, akabinde Sovyetlerin dağılma
süreci başlamıştı. Sovyetlerin akıbetine uğramaktan endişe duyan Çin, ekonomide
kendine özgü liberalleşirken siyasetindeki katı kurallarından asla taviz
vermeyerek yeni bir model ortaya koymuştur. Çinin tamamında tek bir ekonomik
model uygulandığından söz etmek mümkün değildir. Bu bağlamda Doğu Türkistan
ekonomik olarak negatif ayrımcılığa uğrayan bir bölgedir.Bunun sonucu olarak
milletimiz bahsettiğiniz demokratik ve ekonomik olumlu etkileşimden maalesef
yararlanamamaktadır.
Çetinoğlu:
Politika ve devlet adamları
içerisinde, Alparslan Türkeş’in Doğu Türkistan sevdasını devam ettirenler
anlamında kimlerin isimlerini sayabiliriz?
Tümtürk:
Gönlümüz isterdi ki Merhum
Alparslan Türkeş’in Doğu Türkistan sevdasını bütün politikacılarımız ve devlet
adamlarımız benimsesin. Böylelikle millî bir birlik oluşturularak Türkiye’deki
Kıbrıs dâvâsı gibi Doğu Türkistan meselesi de devlet politikamız hâline
getirilsin. Açıkçası teşkilatımızda son yıllarda izlediğimiz düşünce bunun
gerçekleşmesi doğrultusunda olmuştur.
Bundan 40-50 yıl öncesi Türkiye
sınırları dışında Türk yoktur söyleminin hâkim olduğu bir dönemde genelde dış
Türkler özelde Doğu Türkistan meselesine sadece milliyetçi ve mukaddesatçı
kesim ilgi duyar ve destek verirdi. Bu tarihî gerçeği buradan hatırlatırken
Doğu Türkistan meselesinin doğal savunucusu Merhum Alparslan Türkeş’in siyasî
varisi konumundaki MHP Genel Başkanı sayın Dr. Devlet Bahçeli Bey’in Başbakan
yardımcılığı dönemindeki Çin resmî ziyaretine Anavatan Doğu Türkistan’ı dâhil
ederek Kaşgar başta olmak üzere birçok şehrimizde Çin işgalindeki
soydaşlarımızla kucaklaşması çok önemli bir mesajdır.
Bu ziyaret soydaşlarımıza büyük
bir moral destek olmuştur. Aynı zamanda Çin’e Doğu Türkistan’ın sahipsiz
olmadığı mesajı net olarak verilmiştir. Bu ziyaretin bundan sonra Çin’i ziyaret
edecek Cumhurbaşkanlarımıza, başbakanlarımıza ve siyasî parti liderlerimize
örnek olmasını diliyorum.
Doğu Türkistan meselesi başta
Türkiye olmak üzere Bütün Türk dünyasının ortak meselesidir. Doğu Türkistan’sız
Türk Dünyası düşünülemez. Asla Çin’in insafına terk edilemez. Çünkü Doğu
Türkistan 1.300.000.000’luk Çin seline karşı Türk Dünyasının tabîi kalesidir.
Dünya nüfusunun dörtte birini oluşturan Çin, neredeyse kendisini dünya
yüzölçümünün onda birine hapsedilmiş hissetmektedir.
Yoğun nüfusu sebebi ile bu
coğrafyaya sıkışmış olan Çin nüfusunun kendisinden yoğun olduğu Hindistan,
Malezya ve Endonezya gibi güneye açılamaz. Kuzeyde iklimin hayat imkânı
tanımadığı Sibirya var. Doğusunda Çin Denizi bulunmakta. Çin için tek hayat
alanı kalıyor o da bakir ve uçsuz bucaksız Türkistan Türk Cumhuriyetleri. Bir
Türk olarak gelecekte hepimizi bekleyen sarı tehlikeye şimdiden dikkat çekiyor,
bunun için Doğu Türkistan’a sahip çıkmaya dâvet ediyorum.
Çetinoğlu:
Türk milletinin fertlerindeki
Doğu Türkistan ilgisini, hükümet yetkililerinde görebiliyor musunuz? Bir
değerlendirme yapar mısınız?
Tümtürk:
Açıkça söylemek gerekirse dünyada
Doğu Türkistan’dan sonra kendimizi en huzurlu ve güvende hissettiğimiz yer
Türkiye ve Türk milletinin yanıdır. Çünkü biz bir milletiz. Aynı inanca
bağlıyız. Mâzimiz ve geleceğimiz birdir. Bahsettiğim bütün duyguları Türk milleti
bize yaşatıyor. Buna misal verirsek Doğu Türkistan’da bir olay olduğunda Gulca
katliamı, Hoten ayaklanması, Barın olayları gibi Anadolu’nun dört bir yanından
bizi arayan kardeşlerimizin, ‘Maddî manevî her şeyimizle yanınızdayız…’ sözleri
bize moral olmakta bize yalnız olmadığımızı hissettirmektedir. Aynı
samimiyetteki duygu ve düşünceyi maalesef siyasetçilerimizden ve hükümetlerimiz
yetkililerinden göremiyoruz.
Bazı yetkililerin bizim Doğu
Türkistanlı olduğumuzu duyduklarında yanımızdan derhal uzaklaştıklarını
biliyorum.
Bir iki misalle durumu ifade
etmek isterim. Doğu Türkistanlıların manevî annesi ve Dünya Uygur Kurultayı’nın
Başkanı Sayın Rabiye Kadir Hanım defalarca Türkiye’mizi ziyaret etmek için
elçiliklerimizden vize talep etmesine rağmen utanarak ve üzülerek söylemek
durumundayım, hâlâ vize alamadı. Oysa Türkiye ve Türk milleti sevdalısı Rabiye
Hanım ne Interpol tarafından aranıyor, ne bir terörist ne de suçlu. Diğer
taraftan 2008 Pekin olimpiyatları öncesi Çin’in baskısı sonucu ikametsiz
olduklarından dolayı gözaltına alınan 5 Uygur Türkü kardeşimiz 8 aydır İstanbul
yabancılar şubesinde tutuklu bulunmaktadır. Geçtiğimiz yıllarda başta Hacettepe
ve Gazi Üniversitesi olmak üzere Doğu Türkistan’ın tanıtımına yönelik
demokratik ve kanunî birçok konferans ve panellerimiz Çin baskısı sonucu iptal
edildi. Yukarıda sıraladığımız bu yanlışlıklar Çin’in Türkiye’den Doğu
Türkistan meselesi ile ilgili haddini ve diplomasi kurallarını aşan talebi ile
Türkiye’mizin mesele ile ilgili aşırı tâvizinden kaynaklanmaktadır. Türkiye
Cumhuriyeti’nin hür ve bağımsız bir devlet olduğu gerçeğini buradan herkese
hatırlatmak isterim. ‘Tâviz tâvizi getirir’ sözünün gereği olarak şunu
belirtmek lazım, Çin’in Türkiye’den Doğu Türkistan ile ilgili taleplerinin sonu
gelmeyecektir.
Çetinoğlu:
Doğu Türkistan dâvâsına hizmet
etmiş büyük mücahidiler Mehmet Emin Buğra, İsa Yusuf Alptekin, Mesut Sabri
Baykozi ve diğerleri… onları da birkaç cümle ile analım mı?
Tümtürk:
Mehmet Emin Buğra, İsa Yusuf
Alptekin ve Mesut Sabri Baykoziler bizim üç efendiler olarak rahmetle andığımız
devlet büyüklerimizdir. Bu büyüklerimizin dışında birçok mücâhit ve dâvâ
adamlarımız olmakla birlikte üç efendiler, memleketteki Çin’le olan
mücâdelelerinin sonrasında Türkiye’ye göç ederek hayatlarının son bölümlerini
yine milletinin bağımsızlığı yoluna adamıştır.
Liderlerimiz bütün maddî ve
siyasî imkânsızlıklara rağmen dünyanın dört bir tarafına seyahatler
gerçekleştirip, milletlerarası kuruluşlar nezdinde girişimlerde bulunmuş,
ülkelerin başbakanları, bakanları, parlamenterleri ve devlet adamları ile bire
bir görüşmüşlerdir.
Bu fedakârane gayretler
neticesinde yurt dışında ve Türkiye’de Doğu Türkistan’ın tanıtımı konusunda çok
büyük mesafe kaydetmişlerdir. Doğu Türkistan dâvâsı bugün Türkiye’de
biliniyorsa bunu merhum büyüklerimize borçluyuz. Aziz büyüklerimizi minnet ve
şükran ile yâd ediyoruz, ruhları şad olsun.
Çetinoğlu:
Doğu Türkistan Türklerinde
sönmeyen bir bağımsızlık ateşi var. Bu damar nereden geliyor ve nereden
besleniyor?
Tümtürk:
Doğu Türkistan, tarih sahnesinde
Türk milletinin ilk var olduğu coğrafyadır. Biz bu coğrafyada Çinlilerle
sayısız savaşlar yaşadık. Bu savaşlarda milyonlarca şehit verdik, milyonlarca
da can aldık. Zaman oldu Kürşatlarla Çin imparatorluğunun başkentine girip
sarayını bastık. An geldi akıncılarımızın korkusundan Çin Seddi’ni inşa
ettiler. Çinlilerle bu mücâdelemizde siyasî, ekonomik, askerî ve milletlerarası
alandaki avantajlarına rağmen onurlu direnişimiz kesintisiz devam etmektedir.
Ancak haksız bir şekilde bazen
Doğu Türkistanlılar neden Çeçenistan, Filistin veya Keşmir benzeri direniş
göstermiyor sorusuna muhatap oluruz. Oysa bu soruyu soranın yakın tarihimizdeki
binlerce Türkün 1990 Barın olayları ile katledilişinden,1995 Hoten
ayaklanmasına ve 1997 Gulca katliamına kadar hiçbir olaydan haberi yoktur. Rus
ve Çin gibi iki büyük düşmanın kıskacında olmasına rağmen.
Son yüzyılda Doğu Türkistan’da
küçük ve büyük çapta olmak üzere 200’ün üzerinde ayaklanma olduğu gerçeğini
buradan hatırlatmak isterim. Çin, şahsına münhasır kapalı rejimi ile hür
dünyadan bütün olup bitenleri gizlemektedir. Hakikaten çok ağır bir imtihan
sürecinden geçmekteyiz. İnançlarımız bize işgal ve zilleti haram kıldığı gibi millî
karakterimizde esareti kesinlikle reddeder. Biz inanıyoruz ki; bir gün Doğu
Türkistan mutlaka bağımsız olacaktır.
Çetinoğlu:
Çin zulmündeki Doğu Türkistan’da
yaşanabilecek en olumlu gelişme ne olabilir? Bağımsız Doğu Türkistan Devleti,
Muhtar Doğu Türkistan Devleti, Çin yönetiminde; bölge kaynaklarının bölge
halkının refah ve mutluluğu, eğitim ve sağlığı için kullanılması ile insanca
yaşama hakkı… Hangisi? Veya bunların dışında başka bir beklenti var mı?
Tümtürk:
Doğu Türkistan’daki en olumlu
gelişme elbette vatanımızın bağımsızlığıdır. Ama bu demek değildir ki bunun
dışında bütün seçeneklere karşıyız. Biz şu anda 1.300.000.000’lık Çin potasında
yok edilmek istenen bir milletiz. Milletimizin şimdiki mevcudiyetini
koruyabilmemiz bile çok büyük bir başarıdır. Çin’e tam anlamı ile demokrasi
gelene kadar en azından kazanımlarımızı arttırarak devam ettirmek birinci
görevimiz olmalıdır. ‘Aksi takdirde Donkişot vari tavır alarak tam
bağımsızlıktan başka hiçbir seçeneği kabul etmeyiz.’ Dersek, milletimize yazık
etmiş oluruz.
Tam bağımsızlık üzerindeki
hedefimizden asıl o zaman ayrılmış oluruz. Çin şu anda o bölgeye; ‘Sinkiang
Uygur Otonom Region’ ismini kullanıyor. Bu da ‘Yeni sınır Uygur Özerk Bölgesi’
anlamına geliyor.
Otonominin anlamı dış işlerinde
merkeze bağlı iç işlerinde serbestliği ifade ederken bunun zerresi dahi bizde
yoktur. Bu bağlamda bağımsızlık hedefimizden asla vazgeçmeden gelişen
konjonktürden oluşabilecek imkânları milletimizin yararına çok iyi
kullanabilmeliyiz. Buradan Çinli yetkililere şu mesajı vermek istiyorum.
Önümüzdeki süreçte hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Milletlerarası aktörler
Doğu Türkistan’ın bütün yeraltı ve yerüstü zenginliklerini tek başına Çin’e
bırakmayacaklardır.
Türkistan’daki enerji zenginliği
ve güvenliği bu bölgeyi önümüzdeki birkaç yıl içerisinde en yoğun mücâdele ve
çatışma alanına dönüştürecektir. Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki Çin de bu
çatışmadan nasibini alacaktır. Çin için hayatî öneme sahip Doğu Türkistan
Çin’in en zayıf noktası olarak sahneye getirilecektir. Gelecekte yaşanacak bu
mücâdelede, milletimizin zarar görmemesi Çin’in de olumsuz etkilenmemesi için
millî irademize saygı duymasını umut ve tavsiye ediyorum. Düsturumuz; ‘Ne zülüm
edelim ne de zulme rıza gösterelim’ olmalıdır.
Çetinoğlu:
Söyleşimizin son bölümünde
Derneğinizden ve derneğinizin faaliyetlerinden, Gökbayrak Dergisi’nden söz eder
misiniz?
Tümtürk:
Büyüklerimiz kafileler halinde
Doğu Türkistan’dan ayrılmak için sınıra geldiklerinde çeşitli sebeplerle orada
kalanlar olmuş. Kalanların şu tarihî sözleri hepimiz için birinci vazife
olmuştur. ‘Siz bizleri Çin’in kızıl cehenneminde bırakarak hür dünyaya
gidiyorsunuz. Bizim derdimizi ve çektiğimiz çileleri dünyaya anlatmazsanız
kıyamet günü demir tırnaklarımız yakanızda olur.’ Bu özel görevi yüklenen
inanmış bir avuç insanın yemin ederek kurdukları Şarkî Türkistan Muhacirler
Cemiyeti ile Derneğimizin ilk temelleri 1962 yılında Afganistan’da
atılmıştır.1964 yılında Türkiye’nin dâveti üzerine Kayseri’ye iskânlı göçmen
olarak yerleştiriliyoruz.1970’li yılların başında Doğu Türkistan Göçmenler
Derneği kurulmuştur. Bir kaç yıl sonra Doğu Türkistan Gençler Birliği kurularak
faaliyetlerde bulunmuştur. 12 Eylül 1980 askerî ihtilalinden sonra demokrasinin
askıya alınması ve siyasî yasaklarla derneklerimiz kapatılmıştır.
Türkiye demokratik ortama
geçtikten sonra 1989 senesinde şu an faaliyette bulunduğumuz Doğu Türkistan
Kültür ve Dayanışma Derneği Genel Merkezi’ni kurduk. Yurt dışında 21 ülkede,
yurt içinde şube ve temsilcilik olarak Türkiye genelinde yaklaşık 30’un
üzerinde ilde Gökbayrak temsilciliğimiz ile temsil edilmekteyiz.
Gökbayrak dergimiz Doğu
Türkistan’ı tanıtım amaçlı en uzun süre ve en yüksek tiraja sahip yayın
organıdır. www.gokbayrak.com adresindeki web sayfamızla faaliyet ve tanıtım
çalışmalarımız yapılmaktadır.
Türkiye’deki televizyon
kanallarında onlarca programa katıldık, basın ve medya aracılığı ile yapmış
olduğumuz gösteri, protesto ve mitinglerle Doğu Türkistan gündeme taşındı.
Türkiye’de Cumhurbaşkanından, Başbakana, Bakanlardan, Milletvekillerine bütün
siyasî partilerin liderlerine varıncaya kadar her kesimle defalarca görüştük.
Bu görüşmelerimizde Doğu Türkistan meselesinin hassasiyetini hazırlamış
olduğumuz raporlarla en ince ayrıntılarına kadar aktardık.
Son 8 sene içerisinde başta ABD
ve Japonya olmak üzere Avrupa’dan Asya’ya, Türk dünyasından İslam dünyasına
kadar 20’ye yakın yurt dışı seyahatte bulunduk. Bu ziyaretlerde o ülkelerin
devlet adamları ve politikacıları sivil toplum örgütleri ile görüştük.
Derneğimizin başlıca faaliyetleri arasında soydaşlarımızın BM’e siyasî
ilticasından vatandaşlık ve ikamet meselesine kadar sığınmacı ve öğrenci
kardeşlerimizin problemlerine yardımcı olduk.
Türkiye’de 40’a yakın ile seyahat
düzenleyerek başta üniversiteler olmak üzere vakıf, dernek, sendika gibi sivil
toplum kuruluşlarında konferans, panel veya açık oturumlara katıldık. Ayrıca bu
ziyaretlerimizde ilin valisi, belediye başkanı ziyâret edilmiş, televizyon
programları düzenlenmiştir. Kısacası bütün imkânsızlıklara rağmen Türkiye’de ve
yurt dışında Doğu Türkistan’ın tanıtımı için karınca kararınca bir şeyler
yapabildiysek ne mutlu bize.
SEYİT TÜMTÜRK KİMDİR?
1964 yılında Afganistan’ın
başşehri Kabil’de doğdu. Doğu Türkistan’a, 1949 yılında Komünist Çin işgalinden
sonra uygulanan asimilasyon ve zulümler neticesinde, 1961 yılanda, Doğu
Türkistan’ın işgalden kurtarılması mücâdelesini anavatan dışında, yürütebilmek
için hicret eden bir ailenin ferdidir.
Tümtürk ailesi, sonraki yıllarda
üç yüz elli kişiden oluşan bir grup ile 1965 yılında Türkiye’ye geldi. Doğu
Türkistanlı göçmenler, Birleşmiş Milletler Teşkilatı Mülteciler Yüksek
Komiserliğinin aracılığı ve T.C. Bakanlar Kurulu kararı ile iskânlı göçmen olarak
Kayseri’ye yerleştirildi. Seyit Tümtürk tahsilini Kayseri’de tamamladı. Bir
devlet kuruluşunda çalışmaktadır.
1989 yılında Kayseri’de kurulan
Doğu Türkistan Kültür ve Dayanışma Derneği’nin kurucu üyesi, 1993’te genel
sekreter yardımcısı, 2000 yılında genel sekreteri, 2002 yılında Genel Başkanı
oldu.
Günümüzde; Dünya Uygur Kongresi
olarak faaliyet göstermekte olan teşkilatın temelini oluşturan ve 1992’de
İstanbul’da kurulan Doğu Türkistan Millî Kurultayı’nın kurucu üyesidir. 2002
yılında Merkezi Almanya’da olan Doğu Türkistan Uyguristan Kurultayı ile Dünya
Uygur Gençleri Kurultayı’nın birleştirilmesi ile oluşan Dünya Uygur
Kongresi’nin kuruluşunda (DUK) Türkiye sorumlusu seçildi.
2005 yılında İstanbul’da kurulan
Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneği’nin kurucular kurulunda yer aldı.
2006 yılında Türkiye’de kurulan Türkiye-Finlandiya Kültür ve Dostluk
Derneği’nin kurucu Başkanlığını yaptı. 2006 yılında Almanya’nın Münih şehrinde
18 ülkeden 26 teşkilatın bir araya gelerek oluşturduğu en yetkili organ olan
Dünya Uygur Kongresi’nin başkan yardımcılığı ve DUK’un Türkiye sorumluluğu
görevlerine seçildi.
Seyit Tümtürk, evli ve 5 çocuk
babasıdır.
SEYİT TÜMTÜRK’ÜN GENEL BAŞKANI OLDUĞU DOĞU TÜRKİSTAN KÜLTÜR VE
DAYANIŞMA DERNEĞİ:
29 Mayıs 1989 tarihinde; Yarkent
1930 doğumlu Mehmet Cantürk, Doğu Türkistan
1925 doğumlu A. Gani Kahraman,
Yarkent
1950 doğumlu Hâmit Göktürk,
Yarkent
1958 doğumlu Mehmet Emin Batur,
Yarkent
1964 doğumlu Seyit Tümtürk,
Yarkent
1958 doğumlu Hayrullah Efendigil,
Yarkent
1955 doğumlu Oktay Bozkurt,
Yarkent
1963 doğumlu A. Samet İlktürk,
Yarkent
1954 doğumlu Emrullah Efendigil,
Kaşgar
1960 doğumlu Nâzım Batuhan,
Yarkent
1962 doğumlu Dursun Köse, Yarkent
1963 doğumlu A. Rahim Türkdoğan
tarafından kuruldu.
İlk yönetim kurulu, Mehmet
Cantürk başkanlığında;
Başkan Yardımcısı Abdülgani
Kahraman,
Başkan Yardımcısı Hâmit Göktürk,
Genel Sekreter M. Emin Batur,
Genel Sekreter Yardımcısı Seyit
Tümtürk,
Muhasip Hayrullah Efendigil,
Muhasip Yardımcısı Oktay Bozkurt,
Üye: A. Samet İlktürk,
Üye Emrullah Efendigil’den
oluşturuldu.
Derneğin amaçları, tüzüğünde şu şekilde belirtiliyor:
1- Türk Milletinin ayrılmaz bir parçası olan Doğu Türkistan
Türklüğünün muhteşem tarihini, kültürünü, sanatını, örf, adet gelenek ve
göreneklerini derlemek, işlemek, tanıtmak ve yaymak.
2- Geçmişte Doğu Türkistan ve dolayısıyla büyük Türk Milleti için
her sahada hizmet etmiş büyükleri anmak. Onların hatıra eserlerini canlı tutmak
ve yaşatmak için özel günler tertip etmek.
3- Doğu Türkistan’dan muhtelif yollarla Türkiye’ye gelen ve gelecek
olan Doğu Türkistanlıların göç işlemlerinin tanziminde yardımcı olmak,
Türkiye’deki hayata intibakları ve her türlü ihtiyaçlarının giderilmesi için
imkânlar nisbetinde çalışmak.
4- Doğu Türkistanlıların okul çağındaki çocuklarının tahsiline
destek olmak için çalışmak
5- Konferans, sergilerler ve toplantılar düzenleyerek Doğu
Türkistan Kültürünü tanıtmak. Doğu Türkistan’ın haklı dâvâsını Türkiye
kamuoyuna ve dünya kamuoyuna tanıtmak ve bu amaçla düzenlenen etkinliklere
katılmak.
6- Türkiye’de yaşayan Doğu Türkistanlıların dayanışma ve
yardımlaşma içerisinde olmasını sağlamak.
Doğu Türkistan Kültür ve
Yardımlaşma Derneği, dünyanın 26 değişik ülkesinde bulunan ve Doğu Türkistan
için çalışan dernekleri bir çatı altında toplayan Dünya Uygur Kurultayı’nın
üyesidir. Dernek Genel Başkanı, Dünya Uygur Kurultayı’nın genel başkan
yardımcısı ve Türkiye temsilcisidir.
Derneğin Ankara’da açılan ilk
şubesi, 21 Temmuz 2002 tarihinde faaliyete geçti.
İçerisinde bulunduğumuz dönemde
dernek, Laborant Seyit Tümtürk başkanlığında; Sanayici Nâzım Batuhan, Elektrik
Mühendisi Ebubekir Türksoy, Serbest Meslek Sâhibi Abulhâkim Selçuk, Mütercim
Abdulaziz Akhun, Emekli Oktay Bozkurt, Bankacı İsmet Dost, Emekli Emrullah
Efendigil, İşçi Abdulsamet İlktürk, Serbest Meslek Sâhibi A. Rahim Türkdoğan ve
Sanayici Mehmet Rahim Aydın’dan oluşan 11 kişi tarafından yönetiliyor.
- Kaynak: www.gokbayrak.com
- Etiketler: ,,On İki Makamı, NASA (National Aeronautics and Space Administration)`nın yan kuruluşu olan JPL (Jet Propulsion Laboratory),NASA ,Unesco ,Dîvânü Lugati't-Türk, Yusuf Has Hâcib'i,Kaşgarlı Mahmut',NOBEL,Emekli General Mehmet Rıza Bekin,Rabiye Kadir,Gulca’,,ABD,Tibet,(DUK) Dünya Uygur Kurultayı ,Sultan Abdulaziz ve Abdülhamit hanl,Mesut Yılmaz,Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu ,Birleşmiş Milletler Teşkilatı (BMT), Avrupa Birliği (AB) ve İslam Konferansı Teşkilatı (İKT) ,Sultan Satuk Buğra Han,Sultan Alaattin Eratna,Kayseri’,İsa Yusuf Alptekin ve Mehmet Emin Buğra ,Suudi Arabistan,Mao Zedong ,,Hollywood , Ürimçi,Seyit Noçi, Nazugum, Gani Batur,Osman Batur,Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Azerbaycan,İli (Gulca),HİV,AIDS ,kürtaj ,nükleer deneme ,Lopnor,Orta Asya ,Kazak, Kırgız, Özbek, Tatar,Karahan Devleti',Büyük Hun İmparatorluğu',Çİn,Doğu Türkistan,Oğuz Çetinoğlu:,Uygur Türkleri ve Göktürkler,,