• 11.11.2018
  • 1559 defa okundu

Erzurum Genç İHH’nın daveti ve organizesiyle gerçekleşen programa farklı İslami oluşumlar da destek verdi. Üniversite kampüsünün Mediko binası önünde bir araya gelen öğrenciler, son dönemlerde yoğun bir baskıya maruz kalan Doğu Türkistanlı Müslümanların yaşadığı zulümleri dile getirip kamuoyunu bu hususta duyarlı olmaya davet etti.

“Doğu Türkistan’daki Toplama Kampları Kapatılsın” ve “Çin’in Demir Perdesi Yıkılsın, Yaşasın Bağımsız Doğu Türkistan” yazılı pankartların açıldığı protestoda, Çin zulmünü telin eden ve Ümmet dayanışmasını vurgulayan dövizler taşındı.

Tekbir ve Kelime-i Tevhid dışında “Yaşasın Bağımsız Doğu Türkistan”, “Ümmete Özgürlük Direnişle Gelecek”, “Müslüman Uyuma! Türkistan’a Sahip Çık”, “Ümmete Özgürlük Direnişle Gelecek” vb. sloganlar atıldı.

Topluluk adına Erzurum Genç İHH Başkanı “Ömer ONAY’ın” yaptığı basın açıklamasının ardından protesto sona erdi.

Basın Açıklaması Metni:

Bugün burada, Dünyanın sağır ve kör kesildiği bir zulüm karşısında, Müslüman Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin feryadını duyurmak ve Rabbimize bu zulüm karşısında sessiz kalanlardan olmayacağımızı ilan etmek üzere toplandık.

Yüzyıllar boyunca kadim İslam medeniyetinin müstesna zenginlikleriyle bilinen Doğu Türkistan’da maalesef, ilkel komünizmin en vahşi politikalarıyla her türlü yönteme başvurularak, Uygur Müslümanları hem etnik açıdan hem de inancına ait tüm kimliksel özellikleriyle adeta imha edilmeye çalışılıyor.

Komünist Çin Halk Cumhuriyeti, 1949 senesinden bu yana işgâli altında tuttuğu Doğu Türkistan’da; Can, mal, nesil, akıl, namus, inanç, eğitim, vb. her alanda onlarca senedir devam eden baskı ve zulmün yanına, ‘toplama kampları’adıyla bir yenisi daha eklemiş haldedir.

BM Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesi CERD, Ağustos 2018’de “Doğu Türkistan’da aşırıcılıkla mücadele adı altında kitlesel tutuklamalar olduğunu” açıklamıştır.

Uluslararası Af Örgütü rakamlarına göre “Eylül 2018 itibariyle 1milyondan fazla kişi toplama kamplarında alıkonulmaktadır.” On binlerce insan, yakınlarından haber alamadıkları gerekçesiyle insan hakları örgütlerine başvurmaktadır. Herhangi bir yargılama yapılmaksızın ve hukuki karar olmaksızın bu toplama kamplarında alıkonulan insanlara fiziki ve psikolojik işkenceler yapılmaktadır. Sözde “yeniden eğitim merkezi” olarak tanımlanan bu kamplarda yetersiz beslenme ve çok geniş çapta sistematik işkenceler yapıldığına dair deliller BM başta olmak üzere uluslararası kuruluşların elinde mevcuttur. Kamplarda ayrıca yaşlı, çocuk, engelli ve hamile kadınların olduğu rapor edilmektedir.

Son iki yılda bölge genelindeki Uygur ve Kazak etnik gruplarından DNA toplanması, yoğun izleme faaliyetleri, yurtdışına yönelik ticari faaliyetleri olan kişilerin gözaltına alınması, aralarında Türkiye’nin de olduğu 26 ülkedeki Uygurlarla iletişim kuran herkesin suçlu kabul edilmesi, yurtdışındaki Uygurların ailelerine baskı yapılarak ülkeye dönmelerinin istenmesi, gözaltına alınan insanlardan haber alınamaması ve bölge genelinde parçalanan aileler Doğu Türkistan’da ihlallerin sistematik hale geldiğinin göstergesidir.

Çin’deki insan hakları ihlalleri Uluslararası basında maalesef gerektiği şekilde gündem edilmemektedir. Gerek Çin ekonomisiyle kurulan ilişkilerin devasa boyutu, gerek uluslararası kuruluşların söz konusu Müslüman halklar olunca takındığı umursamaz tutum, bu devasa zulmün hak ettiği şekilde duyurularak Çin üzerinde esaslı baskı kurulmasına izin vermemektedir. Maalesef yaşanan zulümler karşısında Müslüman halkları yöneten devletlerden ve İslam İşbirliği Örgütüne de benzer endişelerden kaynaklı utanç verici bir sessizlik hakimdir. Çin yönetiminin özellikle son birkaç yılda doruğa çıkardığı zulümler karşısında Ülkemizde de ciddi bir tepki oluşmadığı gibi; bu devasa zulümlere medyamızda da gereğince yer verilmemektedir.

Doğu Türkistan’ın Müslüman halkına reva görülen bu zulümlere rağmen Çin mallarının Dünyada ve ülkemizde ekonomiye sağladığı getiriler vb gerekçeler gözetilerek Çin Halk Cumhuriyetine karşı esaslı tepkilerin verilmemesi, Çinli zalimleri cesaretlendiren ana etkendir.

Özellikle son birkaç yılda doruğa çıkan zulüm örneklerinden bazıları, izzet ve şeref sahibi hiçbir Müslümanın tahammül edemeyeceği kadar ağır suçlardır. Namaz kılmanın yasaklanması, oruç tutmanın yasaklanması, sonrasında tesettür, sakal ve İslami kimliği çağrıştıran kılık kıyafet zulmünü de yedeğine almıştır. Çin Devletinin resmi törenlerinde Müslüman halkı topluca içki içmeye zorlamak, Ramazan ayında oruç tutulup tutulmadığını takip için evlere kadar takipler başlatmak artık rutin bir hal almıştır. Ne var ki en acı durum; “Kardeş aile” adı altında Çinli erkeklerin istedikleri herhangi bir Uygur Müslümanının evine ayda en az üç gün, gündüz veya gece girip istediği gibi kalma hakkına sahip olmasıdır. Bir Müslüman için en büyük zulüm, ölümle eşdeğer olan bu uygulamada Çinli erkekler Müslüman hanelerinde gözetleyici olarak diledikleri gibi kalıp, diledikleri gibi davranabilecek ve evlerde İslami değerlere ait gördükleri davranış veya unsurları suç gerekçesi olarak raporlaştırabileceklerdir. Bu raporlarda uydurulan gerekçelere göre; evin babası veya oğlu, hanımı veya kızı, icabında hepsi birden, “Eğitim Yoluyla Dönüştürme Merkezi” denilen toplama ve işkence merkezlerine gönderilebilmektedir.

Çin yönetimi, bugün bir milyondan fazla Müslümanın tutulduğu bu kampların, eğitim ve rehabilitasyon merkezi olarak, sözde aşırılığa karşı faaliyet gösterdiği yalanını söylemekle beraber; kamplarda yaşanan işkencelerin dışarıya taşmamasına azami gayret gösterip, kapıları asla bağımsız gözetlemeye ve medyaya açmamaktadır.

Oysa bizler, İslami kimliğin ortaya koyduğu adil şahitlik gereğince; hiçbir konjonktürel hesabın ve maddi-politik manevranın girdabına takılmadan, zulmün ve zalimin karşısında; mazlumun ve hakkın yanında olmayı ibadi bir sorumluluk olarak görüyoruz. Ve şikayetimizi devletlere ve uluslararası kuruluşlara değil; her şeyden haberdar olan, aziz ve kahhar olan Allah’a yapıyoruz.

Nasıl ki Filistin’de alçak Siyonizm’in zulümlerine karşı; Suriye’de Baas, İran, Rus katillerine karşı; küresel ölçekte Amerikan ve tüm emperyalist zalimlere karşı mazlumun yanında duruyorsak; ilkel komünizmin zalim uygulayıcısı olan Çin yönetimine karşı da Müslüman Doğu Türkistan halkının yanında olduğumuzu haykırıyoruz.

Tüm halkımıza ve yetkili organlara da, Doğu Türkistan’daki zulüm kamplarının kapatılması adına bu meseleyi takip etmeyi, somut adımlar atmayı ve Siyonist mallara uyguladığımız gibi Çin ürünlerine de ambargo uygulamayı kardeşlik hukukunun ve Ümmet dayanışmasının bir gereği olarak hatırlatıyoruz. Ve Doğu Türkistan’a dair kamuoyu oluşturup bu haklı davayı her tarafa ulaştırmanın, Çin politikaları üzerinde etkili sonuçlara vesile olacağına inanıyoruz.

Son olarak bizler, Erzurum halkının ve Üniversitemizin gençliği olarak; Doğu Türkistanlı kardeşlerimize seslenerek diyoruz ki: “Ey kardeşlerimiz, sabredin ve direnin! Zulmün şiddeti sizlerin onurlu direnişini asla kıramayacaktır. Direnin! Çünkü sizler haklısınız ve Allah için bu zulümlere katlanıyorsunuz. Ve Rabbimizin size ve tüm mazlumlara seslendiği İbrahim Suresindeki şu ayeti asla unutmayın: “Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah, onları ancak gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne erteliyor.”

El-hamdu lillahi rabbil â’lemin.

 

 

  • Kaynak: http://www.haksozhaber.net/dogu-turkistandaki-cin-zulmu-erzurumda-protesto-edildi-109628h.htm
  • Etiketler: Doğu Türkistan’Çin,Uygur,Erzurum Üniv.Genç İHH,