• 26.08.2020
  • 8014 defa okundu

Gazeteci Sherif Sonbol, Çin’in Sincan eyaletini gezdiği sırada etnik dansçıların fotoğraflarını çekerken, dikiş makineleri kullanmak üzere eğitilen kadınlarla dolu bir oda olduğunu ve Birleşmiş Milletler’e göre Müslüman Uygur azınlığının bir milyon üyesini gözaltına alındığı ‘politik telkin’ kamplarından birinde olduğunu fark etti.

Mısırlı fotoğrafçı ve editör Sonbol, 2015 yılından bu yana “İpek Yolu’nda Çin Etkinliği” kapsamında Sincan’a götürülen en az 80 gazeteciden biriydi. Yeniden eğitim merkezlerindeki kötü muameleyle ilgili iddiaların doğru olmadığına ikna edildi. “İnsanların eğitim merkezlerinin insanlara işkence ettikleri yer olduğunu söylediklerini duyuyorum.” Ama dansçıların coşkusu onu etkilemişti, “Yüzlerine bak! Bunların çok mutlu insanlar olduğunu biliyorsunuz.”

Son yıllarda Pekin, insan hakları ihlalleri iddialarını çürütmek amacıyla İslam ülkelerinden 30’dan fazla gazeteciyi Sincan’a getirerek İslam dünyasına ulaştı.

Turlara katılan üç Müslüman gazeteciyle yapılan röportajlar, kendilerine tercüman verildiğini, üst düzey yetkililere erişim sağlandığını ve etkileşimlerinin çoğu sırasında izlenildiklerini ortaya çıkardı. Sonbol, başörtüsü kullanmayan kadınlara saldırdıktan sonra yeniden eğitim kampında üç yıl kaldığını söyleyen bir kadın mahkûmla görüşmesini anlattı. “O bir suç işledi ve yeniden eğitim merkezine gitmeyi kabul etti. Bunun nesi yanlış?”

Sonbol ve 12 kişilik grubu için, siyasi telkin kampı Pekin’de başlayan ve Sincan’da bir anaokulu, bir İslam koleji, bir cami, bir pazar ve kültürel mekânları içeren 10 günlük bir turun son durağıydı. Pekin Uygur kültürünü yok etmeye çalışmakla suçlanmasına karşın, Sonbol gördüklerinin kendisini tam tersi konusunda ikna ettiğini söyledi. “Bu geleneksel Uygur dansları pazarında modern bir cami inşa ettiler, dua etmek için bir yer inşa ettiler, dans için buraları var, her şeye sahipler” dedi.

‘Dünyaya sahte bir hikâye satmamızı istediler’

Ancak resmi tura çok farklı bir tepki veren gazeteci, Arnavut-Kanadalı serbest meslek erbabı Olsi Jazexhi oldu. Ağustos 2019’da 16 ülkeden 19 gazeteciyle birlikte sekiz günlük bir tur için Sincan’a uçtu. Amerika’ya her zaman açıkça karşı çıkmıştı ve Tiran’daki Çin büyükelçiliğine yaklaştığında aklında tek bir amaç vardı. “Çin hakkında iyi bir yazı yazmak istedim,” diye itiraf etti, “Amerikalıların, Balkanlar’da bizim hakkımızda yalan söyledikleri gibi, Çinliler hakkında da yalan söylediklerini dünyaya kanıtlamak istedim.”

Jazexhi, tarihçi olması nedeniyle, en başından beri gruba ders veren Çinli uzmanların anlatısından şüphelendi. “Komünist parti yetkilileri Sincan’ı tarihsel olarak Çinli olarak tanımlarken, Uygurlar ve diğer Türk Müslümanlar Sincan’da göçmen olarak gösteriliyorlardı ve İslam, yabancılar tarafından Uygurlara dayatılan yabancı bir din olarak resmediliyordu.” Ona göre bu tarihten çok propagandaydı. Ayrıca, Müslümanların genellikle ilkel ve kirli olarak tasvir edildikleri devlet müzelerinden de rahatsız olmuştu.

Ancak Jazexhi için kilit an, Aksu ilinde bir yeniden eğitim kampı olan Wensu ilçesi Mesleki Beceriler Eğitim Merkezi’ni ziyareti sırasında geldi. Grup geldiğinde, bir dizi şarkı ve dans gösterisi izlediler. Yaklaşık 15 dakika sonra Jazexhi tutuklulardan bazılarıyla konuşup konuşamayacağını sordu. Bir sınıfa götürüldü ve denetimli koşullar altında görüşmeler yapabileceği söylendi. Ne zaman onların dilinde konuşmaya başlasa, tutukluların Mandarin Çincesi ile cevap verdiklerini fark etti. Mahkûmlar korkuyorlardı.

“Bu insanların kendi ana dillerini bile konuşmalarına izin verilmediğini anladık.”

Amirlerle yaptığı görüşmelerle, kamplarda İslam uygulamasının yasak olduğunu ve kamptakilerin telefona erişmesine veya aileleri ile iletişim kurmasına izin verilmediğini fark etti. Ayrıca, başörtüsü takmak, toplum içinde dua etmek ve Kur’an okumak gibi sebeplerden gözaltına alındıklarını da öğrendi. “Sincan’da İslam’ı uygulamanın bir suç olarak görüldüğünü öğrendik.” dedi.

Yine de Jazexhi, ziyaretler diğer gazetecilerden bazılarını ağlatsa da, çoğunun hiçbir eylemde bulunmadığını kaydetti. Biri kendi ülkesinde yayınlanamayan uzun bir rapor yazdı, ancak diğerlerinin çoğu sessiz kaldı.

Çin Dışişleri Bakanlığı Jazexhi’nin açıklamasının “somut bir dayanağı olmadığını, saf bir söylenti ve iftira olduğunu” söyledi. “Umarım medya onun sözlerinden kör olmaz. Merkez, Çin anayasasında ve ilgili yasalarda insan haklarına saygı ve koruma temel ilkelerini katı bir şekilde uygular.” ifadesi yer aldı. “Herkes hem ulusal ortak dili hem azınlık dilini kullanabiliyor”

Bu turların başarısını ölçmek zor. Sonbol, Pekin’in Sincan’daki amaçlarının insani olduğuna ve Batı basınının Çin’e haksız davrandığına ikna oldu. Jazexhi ise “Çin, İngilizlerin ve Amerikalıların yaptığını yapıyor. Emperyalizmini, sahte hikayeler üreterek pazarlıyorlar” dedi.

Jazexhi’nin açık sözlülüğünün bir bedeli oldu ve Çin’in devlet kuruluşu Global Times gazetesi tarafından alenen saldırıya uğradı ve bu gazete onu sahte haber yaymak ve gazetecilik etiğini ihlal etmekle suçladı. Arnavutluk’taki Çin büyükelçiliğinin bakanının da kendisine yaklaştığını ve sessiz kalmanın kendisi için yararlı olacağını ima ettiğini söyledi. “Bana, lütfen yazma, hiçbir şey söyleme ve sessiz olursan, Çin’in dostu olacaksın dediler.”

Jazexhi, Uygurlara yapılan zulmü haberleştirmeye çalışırken, Müslüman ülkelerden gelen gazeteciler bunun tam aksini yapmışlar.
Beyzanur Baş

Kaynak: Bogi, D. & Wong, K. (23 Ağustos 2020), How china uses muslim press trips to counter claims of uighur abuse, The Guardian.

  • Kaynak: http://www.gazetehouse.com/cin-uygur-istismari-iddialarina-karsi-musluman-basinini-nasil-kullaniyor/
  • Etiketler: Uygur,Çin,Sincan,Arnavut-Kanada,Sherif Sonbol, Birleşmiş Milletler,Mısır, Olsi Jazexhi,Amerika