• 13.02.2016
  • 3301 defa okundu

Anadolu’nun dört bucağında yaşayan Türkistanlı hemşerilerimiz vardır. Bunlardan biri de 1930 yıllarında Adana Ceyhan’a gelen Kazak ve Karakalpak Türkleridir. İçlerinden yetişmiş Tarihçi Prof. Dr. Abdulkadir DONUK Hocamız buradaki yaşayan kandaşlarımızın en güzide insanlarındandır. Kazakistan’da dünyaya gelip, Doğu Türkistan’da yaşayıp şehit olan milli mücadele kahramanlarımızdan Zuvka Batur’un (1866-1929) 150. Yıl Anma Etkinlikleri dünyanın çeşitli ülkelerinde kutlanacaktır. Dolayısıyla bu etkinliği burada yaşayan hemşerilerimize ve Anadolu’nun güzel insanlarına önce Başak Gazetesi aracılığıyla duyurmak istedik. Bahri Çolpan Bey’e, ismi yurt dışında da duyulan Başak Gazetesinde yer ayırdığı için teşekkürlerimi sunarım. (Kuddüs Çolpan)

                                                          ZUVKA BATUR (1866-1929)

 Zuvka Batur, Doğu Kazakistan’ın Savır yöresinde Zaysan’da; babası Sabit (1823-1881) ise, aynı bölgedeki Kalbadağ ilçesinin kırsal kesiminde dünyaya geldi. Abılayhan’ın cengâverlerinden olan Bukarbay Batur (1740-1811), komutanı Er Janıbek ile Sirderya Boylarından Doğu Kazakistan’a kadar gelip yerleşmişti. Bu sırada Sabit’in babası Nurmuhammet Hafız’ın evinde Valden İşan, nam-ı diğer “Valden Hazret” olarak tanınan bir âlim kalıyordu. Janıbek Batur, Buhara’dan gelen bu âlimi ziyaret ederek buraya yerleşmesini ve çocuklara dinî eğitim vermesini istedi. Dolayısıyla bala Nurmuhammet ondan ders aldı ve Hafız olarak yetişti. Valden İşan’ın soyu Hoca Ahmet Yesevi (Pir-i Türkistan, Hazret Sultan) Hazretlerine dayanır.  Bu nesilden gelenler İşan ve Hazret adıyla da anılmıştır. Kazak Boy yapılanmasında “Koja” olarak adlandırılır.

 Valden Hazret, Nurmuhammet Hafız’ın oğlu Sabit dünyaya gelince onunda okutmak istedi. Yeğeni Muhammet Mümin İşan ile Sabit’i kendisinin yetiştiği Buhara, Kazan ve Ufa illerinde okuttu. Bu sırada Sabit’i, Mümin’in kız kardeşi Fadime ile nişanladı. Sabit 15 yıllık tahsilini tamamladıktan sonra evlendi. Valden Hazret, bu iki öğrencisine icazetini vererek, Mançu İmparatorluğu devrinde, adı henüz Şinjan olarak değiştirilmemiş olan Doğu Türkistan ülkesindeki Altay İli havalisine din tebliğine gönderdi. Sabit, görev yaptığı yerlerde “Damolla” (büyük hoca) unvanını aldı. Meslektaşıyla beraber çeşitli yörelerde mescit ve medreseler açarak öğrenci yetiştirdi. Sabit Damolla ilk göreve başladığı yıllarda Zuvka dünyaya geldi. Babası Sabit ve dayısı Mümin Hoca’dan dinî dersler alan Zuvka, 15 yaşında babasını kaybetti. Annesi ile dört kardeşine bakmakla yükümlü olmakla beraber dinî vazifesini ifa etmeye devam etti. Zuvka’nın ilim tahsil etmiş aydın bir kişiliğe sahip olduğunu bilen Cengizhan’ın neslinden olan, yani “Töre” evladı Cengizhan Gûñ onu sarayına aldırdı ve İmam Hatipliğine tayin etti. Zuvka, bu Töre meclisinde kısa zamanda babası gibi kadılık görevine atandı. Aynı dönemde yaşıtı Akıt Hacı ile tanıştı. Mümin İşan, Akıt Hacının da hocasıdır.

Zuvka Batur kadılık yaptığı sırada evlendi. Annesi Hazret, yani İşan soyundan geldiği için ilk eşinden olan oğullarına Hz. Ali’nin vasıflarından isimler verdi. Dolayısıyla ilk iki oğlunun adının Şerif ve Şiryazdan olduğunu öğrenen Turfan Kadısı Hoca Abdullah, Zuvka Batur’la tanışmak istedi. Töre meclisine gelerek Zuvka’nın bu iki oğlunu yanına istedi ve kendi medresesinde okuttu. 

Zuvka Hoca, kadılık yaptığı dönemde daima mazlumların hakkını savundu. Zorba ağa ve yöneticilerin yolsuzluklarına karşı durdu. Hasis zengin ve zalim yöneticilerin avam tabakasına zulmettiğinin farkına varmaya başladı. Halk ta her gün gelip başlarındaki dertlerini anlatıyordu. Bunun üzerine Zuvka Hoca kadılık görevinden ayrılarak, doğduğu Savır bölgesine gitmeyi düşündü. Açlık ve sefalete sürüklenen insanlar onun ardından göç etti. Fakat “tebdili mekânda ferahlık var” diye geldiği bu diyarlarda da makam ve mevki sahibi yöneticiler, Zuvka Batur’un aleyhinde propaganda yapmaya başladı. Buna rağmen o, kanunen hiçbir davanın altında kalmadı. Bilakis zalimlerin mazlum halktan gasp ettikleri malların peşine düşerek, yoksullara tekrar iade etti. Böylece Zuvka’nın hocalık unvanından öte Bahadurluğu ön plana çıktı. Çevresinde onu destekleyen bir toplum kitlesi oluşmaya başladı.

Hocalarının icazetini alarak her ne kadar dinî alanda hizmet etmeye çalışsa da hayat şartları onu millî mücadeleye sevk etti. Hocalığıyla ve Bahadurluğuyla beraber topraklarının bütünlüğü, halkının dirliği için mücadele etti. Böylece yaşadığı devirde herhangi bir unvana gerek duymadan halkın lideri oldu. Toplum onu kahraman yiğit olarak nitelendirilen Bahadur payesiyle anmaya başladı.

1900 yılında “Boxer İsyanı” olarak bilinen olaylar sırasında, Osmanlı Padişahı II. Abdulhamit Han’ın girişimiyle Çin’deki Müslümanlar İstanbul üzerinden Hicaza gitmeye başladı. Mümin Hoca 1901’de Hacca gidip geldikten sonra Sultan Abdulhamit’in maddi desteğiyle ikinci sene Zuvka Batur’u ve bir gurup Özbek hemşerisini hacca götürdü. Mümin İşan’ın kafile başkanı olarak Yıldız Sarayı’nda II. Abdulhamit tarafından kabul edildiği kaynaklarda mevcuttur. Zuvka Batur’un da kabul edildiğini İstanbul’da vefat eden Abdulselam Aykanat Hacıdan dinlemiştim.    

Zalim yöneticiler onun Hacca gidip gelmesiyle tekrar İmam Hatiplik ve müderrislik görevine geri dönerek, yolsuzluklarına karışmayacağını düşündü. Aynı zamanda Zuvka Batur’un arkadaşı Böke Batur’u ortadan kaldırmak istedi. Nitekim Zuvka Batur hicaz seferine gittikten sonra Bölgesel Çin Yönetimi Böke Batur’u yenilgiye uğratarak Tibet yolunda şehit etti. Böylece despot yönetim, halka daha çok acı çektirmeye başladı. Zuvka Batur’un hicazdan dönüşünü bekleyen halk, tekrar çevresinde toplanmaya devam etti. Bunun üzerine bütün gençleri nizami olarak askeri eğitime tabi tuttu. Bununla beraber onu destekleyen varlıklı aileler Rusya ile ticaret yaparak, karşılığında silah satın almaya başladı.

Zuvka Batur’un sağ kollarından Tölegetay ve Kazanbay Batur’un yanı sıra en değerli adamlarının biri de Osman Batur idi. Onun babası İslambay, Zuvka Batur’un dostuydu. Dolayısıyla genç Osman’ı kendi evladı gibi yetiştirdi. Zuvka Batur’un, “Kazak Halkının Gözüpek Bahaduru Olacaksın!..” dediği halk arasında yaygın bilinen sözleri, Osman Batur’a verdiği duası ve icazetidir. O da Zuvka Batur’u “pirim” diye anmaya başladı. Böylesine yiğitlerle ve himayesinde toplanan halk kitlesiyle beraber devrin despot yönetimine karşı mukavemet gösterebildi. Toplumu himayesine alarak kimseyi ezdirmedi. Mağdur toplumun; dil, din ve ırkına bakmaksızın binlerce aileye barınak oldu. Bu denli halkına ve topraklarına vasi olmasına rağmen, zalim yöneticiler onu üstlerine şikâyet etti. Dolayısıyla Zuvka Batur’un peşine bölgesel hükümet lideri Yang Zengxin (Yang Zengxin) (Yang Zengxin)  ordusu düştü.

Bir taraftan 1920 yıllarında Rusya yönünden Beyaz Ordu Generali Bakiç’in 10 bin askerini Altay bölgesinden geri püskürtürken, diğer taraftan 1923 yıllarında yine Beytik, Kaptık, bölgesine baskın yapan Moğol çeteleriyle savaşarak onları sınırdan uzaklaştırdı. Her halükarda topraklarının bütünlüğü ve halkının bekası için mücadele etti.

1928’de Yang Zengxin, Dışişleri Bakanı Piy Yu Lin tarafından vurularak öldürüldü. Yerine Jıñ Şoriyn geçti ve Zuvka Batur’u ele geçirmek için yeni planlar kurdu. Önce, sözde bir anlaşmaya vararak halka zulmetmeyeceğini bildirdi. Yeni yönetimin vaatlerinden sonra toplumda bir sükûnet başladı. Dolayısıyla birçok insan kendi mesleğiyle uğraşma fırsatı buldu. Fakat çok geçmeden bölgesel hükümet sözünde durmadı ve Zuvka Batur’un yanında hizmet eden Jakiya (Madıhıñ) adında Düñgen asıllı bir yanaşmayı ayartarak casus olarak tuttu. Zuvka Batur’un bütün bunları fark etmesine rağmen çevresindeki halkı tekrar toplamaya fırsatı da vardı. Fakat o, daima halkının dirliğini düşünerek, bir nebzede olsa rahatlayan vatandaşın düzeninin bozulmaması için kaderine razı oldu. O artık sevdiği insanların yanından ayrılmayı ve gerçek vuslata kavuşmayı arzulamaya başlamıştı. Adeta bu âlemde görevinin tamamlandığına inandı. Kader çizgisinden ayrı bir yol izleyemeyeceğini ve ömrünün kendine vefa vermeyeceğini hissetti. Böylece evine baskın yapılacağı günlerde yiğitlerine emir vererek toplumu kendinden uzak tutmaya çalıştı. Çünkü değerli insanların kendisiyle beraber kurban gitmesini istemedi. Yinede çoluk-çocuk ve çevresinde yaşamaya alışmış kimseler onun yanından ayrılamadı.

Düşmanını beklediği gece gelip çatmıştı. Kuomintang döneminin iki yüz Çinli askeri onu canlı ele geçirmek niyetindeydi. Fakat evine fiilen baskın yapanlar sağ çıkamadı. Bunun üzerine ateş edildi ve Zuvka Batur yiğitçe şahadet şerbetini içti. Bu kanlı katliamda 53 kişi şehit edildi. Askerler onun başını kesip götürdü. Çok geçmeden halkın isyan etmesinden çekinen bölgesel hükümet, Zuvka Batur’un başını yakınlarına iade etti.

Aradan bir sene geçtikten sonra Altay-Köktogay, Belkuduk’ta metfun bulunan kabri etrafına kurgan yapıldı. Günümüzde bu kurgan tarihi bir ziyaretliğe dönüştü. Onun hayatı ve mücadelesi hakkında Ürimçi’deki Kazak yazarlar tarafından romanlar yazıldı. Türkiye ve Azerbaycan Türkçesiyle beraber Çince, Rusça makale ve çeviriler yazıldı. 2000’de Moğolistan’ın Bayan-Ölgey kentinde anma etkinlikleri düzenlendi. Burada bir caddeye adı verildi ve anıtı dikildi. 2016 yılında ise, Zuvka Batur’un doğumunun 150. Yılı dolayısıyla dünyanın çeşitli ülkelerinde anma etkinlikleri düzenlenecektir.  

Türk dillerinin yanı sıra Arapça, Farsça ve Çince bilen Zuvka Batur 33 çocuk babasıdır. Dört eşinden 12 oğul ve 8 kızının adı bilinmektedir

Araştırma – Haber: Kuddus ÇOLPAN – İSTANBUL
http://www.basakgazetesi.com/yazdir/39832

  • Kaynak:
  • Etiketler: