5 ŞUBAT GULCA KATLİAMIMI UNUTMA UMUTTURMA
5 ŞUBAT GULCA KATLİAMIMI UNUTMA UMUTTURMA
- 5.02.2015
- 2984 defa okundu
Soğuk bir kış gecesiydi.Azatlık adına
ne varsa Atayurdunv doğada yankılanmaktaydı.Belli ki gece tüm kutluluğu ile her
yana Hakkı fısıldıyor ve haklılığı haykırıyordu. Karla karışık yağan yağmur
gecenin soğukluğunun zıddına yüreği manevi ateş ile kaplı insanların
sıcaklığını bırakın soğutmayı, azaltmaya bile yetmiyordu. Kazakistan
sınırındaki Doğu Türkistan’da İliderya vadisinde kurulu Gülca’daki Müslüman
Türkler tarafından o an için her şey yolunda gidiyordu.Müslümanların yaşadığı
her Türk beldesinde olduğu gibi, Orta Asya Türk Cumhuriyetlerine açılan önemli
ticaret merkezi konumundaki Gülca şehrinde de Müslüman Türkler için
İslamiyet’in en önemli günlerinden biri eda edilmekteydi. Bir kandil gecesiydi
ki, bu kandil apayrı bir önemi olan kandildi. Nitekim, bu gece Kuran-ı
Kerim’in, indirilmeye başlandığı ‘Kadir Gecesi’ idi. Gülca’daki Müslüman
Türkler, gecenin özelliğine yakışır bir şekilde hazırlıklar yapmaktaydılar.Bu
hazırlık çabasında olan isimlerden biri de “Nur Ahmet Tigin” di. Nur Ahmet
Tigin, abdestini almış yatsı namazını eda etmiş ve biraz dinlendikten sonra
nafile namazlar kılmaya başlamış bu arada da yer yer Kuran-ı Kerim okumaya
başlamıştı. Ama o gecenin daha sıra dışı geçmesi için çeşitli hazırlıklar
yapıyor; komşularına oğluyla haber yolluyor, onlarla bir araya gelip, sohbet
etmek için can atıyordu.Böylesine muhteşem geceyi soydaşlarıyla ve
dindaşlarıyla geçirmek istiyordu.O ara ağabeyi Hasan, eşi ve çocuklarıyla içeri
girdi. Nur Ahmet’in eşinin bayanların ibadet yapmak üzere toplandığı bir eve
gittiğini öğrenince o da kızıyla oraya gitmek istedi. Nur Ahmet onları
bayanların toplandığı eve götürmesi için oğlu Kasım’ı çağırdı.Kasım yengelerini
alıp, annesinin bulunduğu eve doğru dışarıya çıktı.Hava oldukça soğuk ve
yağışlıydı.Toplanılan eve yaklaşan Kasım evin olduğu caddede ilerlerken 4-5 el
silah sesi duydu. Daha sonra yoluna devam eden Kasım, bayanların toplandığı
evin önünde çin polisinin ve polis araçlarının olduğunu görünce yengesini ve
amcasının kızını orada güvenli bir yerde bekletip, neler olduğunu öğrenmek
üzere binanın önüne doğru ilerlemeye başladı.Araçların yanına gelmişti ki
toplanılan evden zorla çıkarılan kadınların olduğunu gördü.Bunun üzerine hemen
yengelerinin yanına dönüp, olanları babasına ve amcalarına anlatmaları için
onları yolladı.Yeniden olay yerine dönen Kasım hiç biri suçu olmayan bayanların
kiminin çığlıklar atıp polisle gitmemek için direndiğini kiminin de çaresiz
hıçkırıklar içinde polis aracına bindirildiğini gördü.O ara çığlık atanlardan
birinin polis aracına zorla bindirilmek istenen annesini olduğunu görünce
bağıra çağıra hemen oraya doğru yönelen Kasım’ı bir polis engellemeye çalıştı
ama Kasım o polisi aşıp annesinin bindirilmek üzere olduğu araca tam
yakınlaşmıştı ki bir polis onu ayak darbeleriyle yere düşürdü. Kendisi gibi
orada olan birkaç Uygur gencinin yardımına yetişmesi Kasım’ın çamurlar içinde
tekmeler yemesine engel olamadı. Ağzı burnu kan içinde kalan Kasımla birlikte
diğer gençlerde Çin polislerinden nasibini almıştı.O arada bütün bayanlar
araçlara bindirilmiş ve polis merkezine götürülmeye başlanmıştı.Polisler kan
içinde kalan Kasım ı ve çaresizlik içindeki diğer gençleri orada bırakıp
ayrıldılar.
Bu arada tek tek Ahmet
Tigin’in akrabaları ve arkadaşları olan bitenlerden habersiz, erkeklerin geceyi
eda etmek için toplandığı bu eve gelmeye başlamıştı bile.Herkes birbirinin
kandilini kutluyor ve birbirine ikramlarda bulunuyordu.Bulundukları ortamda bir
bayram havası vardı. Manevi soluklu bu havadan etkilenen insanlar o an dışarıda
neler olduğundan habersiz ibadetlerine başlamışlardı ki o ara kapı hızlıca
çalınmaya başlandı.Merakla kapıya yönelen ev sahibi Nur Ahmet daha kapıyı
açmadan gelenin oğlu Kasım olduğunu sanmıştı ama kapıyı açınca yanıldığını fark
etti ve gelenlerin az önce Kasımla yolladığı yeğeni ve yengesi olduğunu görünce
onların yüzündeki endişe belirtilerinden az da olsa tedirgin oldu.Bu arada
hıçkırıklar içinde kalan eşinin sesini duyan Nurahmet’in ağabeyi de kapıya
gelmiş ve telaşla eşine neler olduğunu sormuştu.Kadın anlatmaya başladıkça
içeride namaz kılanların dışındaki herkes tek tek kapıya yönelmeye başladı.Bu
arada hemen dışarı çıkmaya başladılar. Kadınların toplandığı binanın önüne
geldiklerinde ortalık ana baba günü gibiydi. O ara Nurahmet, oğlu Kasım’ı yerde
yarı baygın halde gördü etrafında birkaç genç onunla ilgileniyor yaralarını
sarıyordu.Nurahmet oğlunun yanına yaklaştığında oğlu onların hemen polis
merkezine gitmesini söyledi.Polislerin annesiyle birlikte bütün kadınları
aldıklarını söylediğinde de gözlerinden inen yaşlara hakim olamayan babası Nur
Ahmet’i gören Kasım hıçkırıklara boğuldu.Küçük kardeşi Ömercan’ı Kasımla
ilgilenmesi için orada gençlerin yanında bırakan Nurahmet ağabeyi ile birlikte
polis merkezine doğru yol almaya başladı ki bu ara büyük bir kalabalığın da
kendileriyle gelmeye başladıklarını fark ettiler.Polis merkezi önüne
geldiklerinde şehrin dört bir yanından insanların oraya akın ettiğine şahit
oldular ki, hepsinin içinde öfke vardı. Nurahmet hemen kapıya yöneldi.Ancak
olası bir ayaklanmaya karşı kapının kapatıldığını anlayınca kapıya vurmaya
başladı.Bilinçsizce bağırmaya başlayan Nurahmet’i abisi biraz sakinleştirmeye
çalıştı.Abisi aklından o kadar da kötü şeyler geçirmiyordu.Sonra bekleyişe
koyuldular.bu arada Kasım’ı eve bırakan Ömercan da dönmüştü.Tam bu sırada
içeriden otomatik silah sesleri geldi.Bunun üzerine nihayet kapı açıldı
açılmasına ama o ara hengame koptu.Çünkü 3-4 Çin polisi bedeni kurşunla
doldurulmuş iki tane Türk kadını kapıya bırakıp geri içeri dönmeye çalıştı ki o
ara Ömercan ve beraberindeki on onbeş kişi o polislerin elindeki silahlara
aldırmadan saldırmaya başladı.O ara içeriden otomatik silahlarla 4-5 Çin Polisi
daha dışarıya çıkmayı başardı.Ne olduysa o an oldu. Orada toplanan silahsız
insanlara yaylım ateşi açan bu polisler özellikle baş sırada bulunan Ömercan ve
yanındakilerin can vermesine neden oldular.Bu durumu gören Nurahmed ve ağabeyi
tekbirlerle daha da büyük bir hiddete kapılıp etrafındaki insanların da desteği
ile o polislerin elindeki silahı kapmayı başardı.Ancak bu arada onlarca Türk
insanı şehit edildi.
Olaylar bu şekilde devam
ederken ertesi gün Doğu Türkistan’ın bir çok şehrinden gelen Uygur Türkleri
büyük bir İstiklal Hareketi başlattı. Çin güçleri tarafından resmen tahrik
edilmiş olunan Doğu Türkistanlıların tepkisi gitgide büyümüş ve kısa zamanda
Doğu Türkistan’ın 80 ayrı bölgesinde Çinli işgalcilere karşı bir özgürlük
savaşı başlatılmıştır.
Bu durumdan giderek kaygı
ve korkuya kapılan işgalci Çin hükûmeti Çin’den Doğu Türkistan’a takviye askerî
güçler getirmek zorunda kalmıştır. Çinliler, Doğu Türkistan halkına karşı tank
ve benzeri ağır silahlarda kullanmışlardır. Çinli cellâtlar tarafından
katledilen insanlar arasında çocuklar, yaşlılar, kadınlar büyük çoğunluktaydı.
Yüzlerce, hatta binlerce Doğu Türkistanlı hunharca Hormetlik muhajir
Qerindaşlar ning diqqitige!!
İnsani ikametlerning puli
kechurildi, peqet 55 lira kart puli ötisengla bolidu.
Resmiyetlerni sunghanda pul öteş imkaniyitim yok dep eghizda veyaki iki qur
iltimas yezip birge bersenglar bolidu.hazir ankaradin uchur keldi. edilmiş
evler, yerleşim bölgeleri tanklarla yıkılmış yerle bir edilmiş, Doğu
Türkistanlılar için artık silahsız olmanın hiçbir ehemmiyeti kalmamıştı.
Ellerine
geçirebildikleri ilkel silahlarla ve çeşitli yollarla rüşvet yahut tehditle Çin
güçlerinden elde ettikleri silahlarla haftalarca çatışmalar devam etti. Bu
çatışmalar o günlerde, Türkiye ve dünya basınında geniş bir şekilde ye almasına
rağmen, dünya kamuoyu tarafından işgalci Çin hükûmetine resmî yollarla bir
tepki, bir kınama söz konusu olmamıştır. Elbette ki; Bağımsızlığa teşne
durumdaki Doğu Türkistan halkı sözde hür olduklarını zanneden dünya devletleri
tarafından yalnız bırakılsalar bile kalplerindeki özgür olma duygusunu asla
köreltmeyecekti. Kendi kaderi ile baş başa bırakılan Doğu Türkistan halkı millî
mücadelesini yok denecek imkânlarla günümüze kadar sürdüre gelmektedir.
Sürdürmeye de devam edecektir. Bir milletin bağımsızlığının yalnızca başka
devletlerin yardımlarına muhtaç olarak ayakta durmayacağı da bilinen bir
gerçektir. Bunun bilincinde olan kahraman Doğu Türkistan halkı sayısız şehitler
vermek pahasına yarım asırdır millî mücadelesini dünyanın en fazla nüfusuna
sahip en vahşi ordularını besleyen ve dünyada silah yatırımı en fazla olan Çin
gibi bir emperyalist devlete karşı devam ettirmektedir. Bir gün mutlaka
bağımsız olacaklarına olan inançlarını kalplerinden bir gün olsun çıkartmayan
Doğu Türkistanlıların sahip olduğu dinî, millî, kültürel ve ırkî yönden
mukavemet göstermesi Çin hükûmetini her geçen gün daha fazla tedirgin etmekte
ve bu sebeple de ellerine geçirdikleri her fırsatta yüzlerce, binlerce Müslüman
Türk’ü çeşitli bahanelerle katletmektedirler. 5 Şubat 1997 Gulca olaylarının
kanlı bir şekilde bastırılmasından sonra Habibullah , Abdusattar (Gulca) ve
Nuriddin (Aksu Shayar) nahiyesinden 3 Uygur genci Kazakistan’a sığınmışlardır. Bu
ayaklanmalarda bizzat bulunan bu insanlar büyük bir mücadeleye imza atanlar
arasındaydı.Bu gençlerden biri de NurAhmed’in oğlu Kasım’dı.Kasım Kazakistan’da
akrabalarıyla iletişim kurmuş ve özellikle Yusuf Yabgu Tiginle görüşmeye
başlamıştı.Kazakistan’ın Almata şehrinde yaşayan kendileri gibi Uygur Türk’ü
olan bayanlarla evlenerek ikamet imkanı elde eden Kasım ve iki arkadaşları bu
ülkede bir nebzecik de olsa rahatı bulmuştu ki Çin hükümetinin baskısı
sonucunda Kazakistan hükümetince iade edilmeleri isteğini takiben Kasım’ın
ailesiyle birlikte 3 aile can güvenliklerinin olmadığı gerekçesiyle 1998
yılında Pakistan’a sığındılar, bu ülkede 1998 -2005 yılına kadar çeşitli
vilayetlerde sığınmacı olarak yaşadılar. Bu 3 aile 1998 yılından itibaren BM
teşkilatının Pakistan Mülteciler idaresi ve batı devletlerinin elçiliklerine
siyasi iltica talebinde bulunduysalar da 7 yıl boyunca isteklerine cevap
gelmedi.En son ise, 2004 yılında bu 3 aile Pakistan’ın Weziristan vilayeti
Miranshang ilçesine yerleşmişlerdir.2004 yılının sonbahar aylarında bu
vilayette yaşama imkanlarının olmadıklarını anlayınca tekrar başka bir yere göç
kararı almışlardı. 2005 yılı Temmuz ayı içerisinde adı geçen bu 3 aile 23
kişilik bir kafile ile yeni bir güvenli yer aramak maksadıyla tekrar yola çıktılar.Aralarında
60 yaşlarında bir yaşlı bayan ve 70 yaşını geçmiş bir bayan da vardı.5 erkek 6
bayan,6 aylık bir bebek ve 15 yaşını henüz bitirmiş 6 kız 5 erkek çocuk’ tan
oluşan kafilede Gülca olaylarından dolayı aranan fertlerinden dolayı il il dolaşan
3 aile vardı.Bu 3 aile, Pakistan’ın Mirashan vilayetinden yeni bir umut için
yola çıkmışlardı.
Mirashan-Weziristan kara yolunda bilinmeyen bir sebeple Pakistan güvenlik
güçlerince durduruldu.Yolda niçin durdurulduğunu sormak için güvenlik
güçlerinden bilgi almak isterlerken yaşları 60 ve 70 civarında olan bayanlar
güvenlik güçlerince hakaret ve dipçik darbesi ile tartaklandı.Bu olaylara
seyirci kalamayan aile fertlerinin araya girmesi ile olay büyümüş Pakistan
güvenlik güçleri olayı yatıştıracağına bu 3 ailenin üzerine ateş açmışlar, en
son kullandıkları araca roket atarak aile fertlerinden kimsenin sağ
kurtulmasını istememişler ve aile fertlerinin hepsinin can vermesine sebep
olmuşlardır. Olay yerine gelen halk feci tablo karşısında şaşırmış bu masum ailelerin
vahşice katledilme olayına seyirci kalmayarak yerel halk güvenlik güçlerine
saldırmışlardır.
Bu olay sonrası Pakistan yönetiminden üst düzey bir yetkili halktan özür
dileyerek olayın yanlış bir anlama sonucu meydana geldiğini söylemiştir.Hükümet
yetkilileri ölen 23 kişinin cesedini toplayarak bilinmeyen bir yerde defin
işlemini gerçekleştirmiştir.
Pakistan hükümetinin Çin devleti ile olan suçluları iadesi anlaşması gereği her
yıl yüzlerce Doğu Türkistanlı Uygur suçlu veya suçsuz olsun Çin’e iade edilmekte
veya böyle vahşice kendi dindaşları tarafından katledilmektedir.Bu gibi olaylar
uluslar arası Af Örgütünün yıllık raporlarında belirtilmektedir.”
- Kaynak:
- Etiketler: