5 ŞUBAT GULCA KATLİAMI BASIN AÇIKLAMASI

5 ŞUBAT GULCA KATLİAMI BASIN AÇIKLAMASI
BASIN BİLDİRİSİ
05 ŞUBAT 2025
5 Şubat 1997 tarihinde, Doğu Türkistan’ın Gulca şehrinde yaşanan dramatik olaylar, Uygur Türklerinin tarihinde unutulmaz bir yara olarak yer aldı. Çin devleti tarafından gerçekleştirilen bu kanlı vahşet, yalnızca o günle sınırlı kalmayan, aksine geçmişten bu güne uzanan bir baskı ve zulüm zincirinin karanlık bir halkasını temsil etmektedir. Gulca katliamı, Uygur Türklerine yönelik uzun yıllardır sürdürülen sistematik baskıların, insan hakları ihlallerinin ve asimile etme politikalarının bir özeti niteliğindedir. Bu olayda yüzlerce masum Doğu Türkistan’lı kardeşimiz yaşamını yitirmiş, binlercesi tutuklanmış ve birçok kişi akıl almaz işkencelere maruz kalmış veyahut idam edilmiştir.
Günümüzde ise bu acılar, daha farklı ama bir o kadar derin ve insanlık dışı yöntemlerle devam ettirilmektedir. Çin yönetimi, sözde “eğitim merkezleri” adı altında kurduğu toplama kamplarında milyonlarca Uygur Türk’ünü özgürlüklerinden mahrum bırakmış durumdadır. Bu kamplar, gerçekte bireylerin kimliklerinin ve kültürel değerlerinin silinmeye çalışıldığı, dini inançlarının baskı altına alındığı ve en temel insan haklarının hiçe sayıldığı yerler olarak faaliyet göstermektedir. Kamplarda tutulan Uygur Türkleri, zorla çalıştırılma, psikolojik baskı, fiziksel işkence ve hatta kimliklerinden tamamen uzaklaştırılmalarını amaçlayan beyin yıkama faaliyetlerine maruz kalmaktadır. Kadınlar, zorla kısırlaştırılmakta ve tecavüzlere maruz bırakılmaktadır. Çocuklar, ailelerinden koparılıp asimile edilmektedir. Bu kamplar, adeta birer Nazi toplama kampını andırmaktadır. Bu durum, yalnızca tek bir halkın değil, tüm insanlığın vicdanını sarsması gereken bir insanlık suçunun açık bir göstergesidir.
Doğu Türkistan topraklarında uzun zamandır sistematik şekilde uygulanan sosyal, kültürel, siyasal ve ekonomik baskılar, bölgenin özgün kimliğini yok etmeyi amaçlamakta ve Müslüman Uygur Türklerinin bağımsızlık hayallerini hedef almaktadır. Özgürlük mücadelesiyle tarih boyunca ayakta durmaya çalışan bu halkımız, bugün ne yazık ki kimlik, din ve dil üzerinden yoğunlaştırılmış bir asimilasyon politikası ile karşı karşıya bırakılmıştır. Bu durum, yalnızca uluslararası hukukun değil, insani değerlerin de açıkça çiğnendiğini ortaya koymaktadır.
Bizler, Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin yaşadığı bu tarifsiz acıları kamuoyunun dikkatine sunarak, uluslararası toplumları daha somut adımlar atmaya davet ediyoruz. İnsan haklarının evrenselliği ilkesine dayanarak, Çin hükümetinin Uygur Türklerine yönelik gerçekleştirdiği bu sistematik yok etme politikalarına karşı sessiz kalmamamız gerektiğini düşünüyoruz. Doğu Türkistan’lıların onurlu bir şekilde kendi topraklarında yaşamaya devam edebildiği, özgürlüğün ve barışın hakim olduğu bir geleceğin inşası için şimdi harekete geçmek her birimizin sorumluluğudur.
Son olarak belirtmek isteriz ki; Doğu Türkistan’ın bağımsızlığı sadece Doğu Türkistan coğrafyasında yaşayanların değil, aynı zamanda tüm Türk dünyasının ve insanlığın ortak bir yarasıdır. Uygur Türklerinin bağımsızlık mücadelesine destek vermek ve bu zulmü uluslararası platformlarda seslendirmek hem insani hem de tarihi bir borcumuzdur. Doğu Türkistan’dan yükselen sessiz çığlıkların duyulması için dayanışma içinde olmalı ve adaletin tecelli etmesi adına tüm platformlarda mücadele vermeliyiz.