Libya Saldırısı ve Çin'in Tutumu

 

Saldırıya Giden Süreç
                                                                                                                       
27 Şubat’ta BM Güvenlik Konseyi, Libya hükümetine karşı yaptırımlarla ilgili tasarıyı müzakere etmek üzere toplanmıştır. Konsey üyeleri arasında Libya lideri Muammer Kaddafi’nin insanlığa karşı suç işlediği gerekçesiyle Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde (ICC) yargılanması için soruşturma açılması kararı alınmıştır. 3 Mart’ta Merkezi Hollanda’nın Lahey kentinde olan Uluslararası Ceza Mahkemesi, Başsavcı Luis Moreno-Ocampo’nun başkanlığında Libya lideri Kaddafi ve yakınları hakkında soruşturma başlatmıştı.
 
BM Güvenlik Konseyi’nin kararı öncesi Çin Hükümetinde karara olumlu yaklaşacağına dair herhangi bir işaret yoktu. 22 Şubat’ta Çin’in Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Ma Zhaoxu’nın Libya’da yaşanan durumlara karşısında Çin’in Libya’daki gelişmelerden son derece endişeli olduğunu ve toplumun istikrara kavuşmasını ve düzenin normalleşmesini umduğunu ifade etmişti. Çin Hükümeti’nin bu açıklaması, Çin’in Libya lideri Muammer Kaddafi’yi eleştirmediği biçiminde yorumlanmıştır. Çin, 24 Şubat’taki basın toplantısında aynı ifadeyi kullanmakla, Libya’daki yabancı uyruklu insanların güvenliğinin ve yasal haklarının korunmasının ciddiyetle uygulamasını istemişti. Çin’in BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Li Baodong, 26 Şubat’ta Çin’in Libya’da süren istikrarsız durumdan fevkalade endişe duyduğunu belirterek, yapılması gerekeni şiddetin derhal durdurması ve daha fazla kan dökülmesi ile sivillerin yaralanmasından kaçınılması olarak açıklamıştı; Büyükelçi Li Baodong’a göre, Libya’da toplumsal istikrarın ve düzenin normalleşmesinin sağlanması gerekmektedir, diyalog gibi diğer barışçıl yollarla mevcut krize çözüm getirilmelidir. Büyükelçi Li Baodong, Çin’in Libya’ya yaptırım uygulamasına destek vermesinin nedenini Libya’nın oldukça istisnai durum, Arap ve Afrika ülkelerin kaygıları ve görüşlerinin dikkate alınması olarak açıklamıştı. Yani Çin Hükümeti, Libya’daki çatışmadan dolayı kan dökülmesini önlemek, Libya’nın toplumsal ve siyasal düzeninin normalleşme sürecini sağlamak, Libya’daki Çinli muhacirler dâhil bütün yabancı insanların güvenliğini korumak ve soruna diyalog gibi barışçıl yollarla çözüm getirmek gibi amaçlarla, Konsey’in 1970 sayılı kararına destek vermiştir. Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Jiang Yü’nün 1 Mart’ta yaptığı açıklamaya göre, Çin tarafı söz konusu müzakereye yapıcı bir şekilde katılmıştır.
 
3 Mart’ta BM Güvenlik Konseyi dönem başkanlığının Çin’e geçmesi dolayısıyla, Çin’in BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Li Baodong’un, düzenlenen basın toplantısında Çin’in Libya ile ilgili tutumunu üç ilkeyle açıklamıştı: 1. Libya’nın egemenliği, bağımsızlığı ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmelidir; 2. Libya’da mevcut krizin diyalog gibi barışçı yollarla çözülmesi gerekmektedir ve bu süreçte Libya halkı dâhil yabancı uyruklu halkların güvenliği ve menfaatleri zarar görmemelidir; 3. Libya’nın durumunun bölge üzerinde büyük etkisi olması nedeniyle BM Güvenlik Konseyi, Arap ve Afrika ülkelerinin endişeleri ve tutumlarına dikkat etmeli ve saygı gösterilmelidir.
 
Fakat Libya lideri Muammer Kaddafi ve yakınlarına yönelik yaptırım kararı alınırken, Libya’ya yönelik daha ileri bir eylem yapılması gündeme gelmeye başlamıştır. En çok Libya’ya uçuş yasağı getirilmesi tartışılmıştır. Güvenlik Konseyi dönem başkanlığını üstlenen Büyükelçi Li Baodong 3 Mart’taki basın toplantısında, Libya’ya uçuş yasağı ile ilgili bir resmi talebin Konsey’e ulaşmadığını belirtmişti. Aynı günde Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Jiang Yü, konu ile ilgili olarak Çin’in görüşünü beyan etmişti: Libya’nın toprak bütünlüğü ve egemenliği korunmalı ve uluslararası kurallara göre ilgili sorunlara çözüm getirilmelidir. ABD, İlgiltere ve Fransa gibi ülkelerin Konsey’in daha ileri bir eylem planı hakkındaki talepleri üzerine Çin’in görüşü de açıklanmıştı: Çin tarafı BM’nin ilgili organlarının, Libya’nın durumunda müzakereler yoluyla ve bu ülkede istikrarın sağlanması üzerinde durmasından yanadır. Konsey’in ileri bir eylem kararını alması, Libya’da durumun gelişmesi ve Güvenlik Konseyi üyelerinin istişaresinin sonucuna bağlıdır. Ancak Çin tarafı bunun bazı prensiplere uygun olmasını istemektedir: 1. Libya’nın egemenliği ve toprak bütünlüğü korunacaktır; 2. Diyalog gibi barışçıl yöntemler yoluyla Libya’daki mevcut krize çözüm getirilmelidir; 3. Güvenlik Konseyi geniş çapta Arap ve Afrika ülkelerinin taleplerini dinlemeli ve görüşlerine saygı göstermelidir.
 
Ancak bir dizi tartışma sonucunda Libya’ya yönelik uçuşa yasak bölgesinin oluşturulması ile ilgili karar, 17 Mart’ta BM Güvenlik Konseyi’nde kabul edilmiştir. Fransa, Lübnan, İngiltere ve ABD tarafından sunulan tasarıda, Güvenlik Konseyi’nin 15 üyesinden 10’u kabul oyu verirken daimi üyelerden Çin ve Rusya ile daimi olmayan üyelerden Hindistan, Almanya ve Brezilya çekimser oy kullanmıştır. 19 Mart’ta Fransa’nın öncülüğünde Libya’ya askerî operasyon düzenlenmiştir. Libya’ya yönelik uçuşa yasak bölgenin oluşturulması kararı bir askerî operasyona onay verilmediği biçiminde algılanabilir, ancak Fransa gibi bazı ülkelerin bu tür operasyonlar gerçekleştirmesi hep gündemdeydi. Bu bağlamda Çin ve Rusya’nın herhangi birinin ret oyu yerine çekimser kalması, aslında bir ölçüde askerî operasyona destek verildiği anlamına gelmektedir. Çin sadece daha ustaca bir diplomasi yürüttüğü kanaatinde olabilir.
 
Çin’in Çekimser Kalmasının Nedenleri
 
Libya’ya yönelik uçuşa yasak bölgesinin oluşturulması ile ilgili 1973 sayılı kararda çekimser oy kullanan Çin, 17 Mart’ta Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Jiang Yü’nün basına verdiği açıklamadan daha önce, dile getirdiği tutumunu tekrarlamıştır. Çin’in BM Sözleşmesi ve uluslararası hukuk ve kurallara sadık kaldığını vurgulayan sözcü Jiang Yü’ne göre, Çin, uluslararası ilişkilerde kuvvet kullanılmasına karşıdır, bu nedenle 1973 sayılı kararnamenin bazı muhtevaları üzerinde ciddi görüş ayrılıkları olması nedeniyle haklarını saklı tutmuştur. Ayrıca Arap ülkeleri ve Afrika Birliği’nin endişeleri, tutumları ve Libya’nın mevcut özel durumundan dolayı Çin, ilgili diğer ülkelerle birlikte çekimser oy kullanmış ve kararın geçmesini engellememiştir. Anlaşıldığı gibi Çin’in çekimser kalmasında Arap ile Afrika ülkeleri ve Libya’nın mevcut durumu etkili olmuştur. Bir de Çin ekonomisinin durumu daha az zararla atlatabilmesi için Libya sorununun bir an önce bitmesi gerekmektedir. Libya’ya yönelik askerî operasyon başladıktan sonra, askerî saldırıyı üzüntü ile karşıladıklarını ifade eden sözcü Jiang Yü, yukarıda belirtilen tutumunu tekrarlayarak, Libya’da durumun bir an önce istikrara kavuşması ve çatışmaların daha da artmasının engellenerek ve sivil kayıplardan kaçınılması gerektiğini belirtmiştir. Fakat bu beyanlarında ateşkes gibi çağrılarda bulunmamıştır. Söz konusu ateşkes 22 Mart’ta beyan edilmiştir. Çin Hükümeti daha önce BM Güvenlik Konseyi’nin Sudan, Kongo, Zimbabve, Kuzey Kore ve Myanmar gibi ülkelere yönelik yaptırım kararına hep karşı çıktığı örneklerine kıyasla, Çin’in bazı Batılı ülkelerin Libya’ya düzenlendiği askerî operasyona göz yumduğu izlenimini bırakmaktadır.
 
Pekin yönetimi, dış politikası ve diplomasisinin gereği olarak her zaman bir ülkenin içişlerine karışmama ilkesinde kararlı duruşunu göstermiştir. Fakat Çin’in, Konsey’in 1973 sayılı kararnamede çekimser kalması, sözü edilen ilkeleriyle çeliştiği biçiminde okunmuştur. Çin’in Pekin Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde görev yapan Prof. Cha Daojiong’nun açıklamasına göre, Çin’in sözü edilen ilkelerindeki duruşu değişmemiştir, sadece Libya’nin komşuları ve Arap Birliği üye ülkelerinin talepleri dikkate alınmıştır. Cha Daojiong’e göre, Çin’in 1973 sayılı kararname üzerindeki tutumuyla yalnızca Libya’daki durumun bir an önce istikrara kavuşması hedeflenmiştir, Muammer Kaddafi’nin muhalefete karşı aldığı aşırı önlemler kullanmakla, krizin daha da artmasını önlemek niyetindedir. Yani Çin’in 1973 sayılı kararnameye onay verdiği anlamına gelmektedir. Ancak bazı Çinli uzmanlar Libya’ya yönelik askerî operasyonun kanunî dayanağının yetersiz olduğu ve durumu daha da karışık hale gelebileceğini ileri sürmektedir.
 
Aslında 22 Şubat-19 Mart tarihleri arasında Çin’in Libya olaylarına karşısındaki ikilemli tutum sergilendiğini görmek mümkündür. Yani Çin, hem Muammer Kaddafi’ye bir ceza verilmesini istemekte hem de bağımsız Libya’ya dışarıdan bir askerî müdahale yapılmasına karşıdır. Dışarıdan bir askerî müdahale meselesini anlamak zor değildir, demokratik olmayan Çin’in de Tibet ve Doğu Türkistan gibi ayrılıkçı hareketlere dış müdahaleye davet çıkarabilir. Çin, Yugoslavya’nın dağılma sürecinden bu yana bu tür askerî müdahale ya da “demokratik müdahale” gibi eylemlere şiddetle karşı çıkmıştır. Diğer bir sebep ise Çin’in, Afrika ve Ortadoğu’daki “Üçüncü Dünyanın sözcüsü” imajının yıpranmaması için ret ile kabul arasındaki bir çekimser oyunu kullanmayı tercih etme ihtimalidir.
 
Muammer Kaddafi’ye bir ceza verme ya da iktidardan uzaklaştırma konusunda bazı nedenler olabilir. Libya’da iç isyan çıkmasının ardından 35 bin Çinli işçi Libya’dan çıkmak zorunda kalmıştır. Libya lideri Muammer Kaddafi bu Çinlilerin güvenliğini korumaya gayret göstermemiştir. Çin hükümeti Çinli işçileri tahliye etmek için hava ve kara kuvvetlerini seferber etmek zorunda kalmış, sırf Libya’dan kurtarma faaliyetleri için 2 milyar dolardan fazla masrafa uğramıştır. Çin Hükümeti Çinli işçileri kurtarabilmesi için Libya’nın komşuları, Türkiye dâhil Yunanistan ve Malta gibi ülkelerden yardım istemiş, diplomasi kaynağını kullanma mecburiyetinde bırakılmıştır. Olaylar öncesinde Çin şirketlerinin Libya’da 20 milyar dolarlık yatırımı vardı ve Çinli şirketler zarara uğradığı gibi bu şirketleri sigortalayan Çinli kuruluşlar da aynı kaderi paylaşmıştır. Bu nedenle Çin Hükümeti her fırsatta Libya’daki karışık durumun bir an önce istikrara kavuşmasını istemekte ve zararının karşılanabileceğini umudunu belirtmektedir.
 
Libya lideri Muammer Kaddafi devrimi yapmadan önce Tayvan’da askerî siyaset kursu görmüştü ve Kaddafi’nin Tayvan ile yakın ilişkileri vardı. 1971’de Tayvan’daki Milliyetçi Çin Hükümeti’nin BM Güvenlik Konseyi üyeliğinin Çin Halk Cumhuriyeti’ne verilmesi ve Tayvan hükümetinin BM üyeliğinden çıkarılması ile başlayan süreçte, Muammer Kaddafi “bir Tayvan bir Pekin, iki Çin” statüsünü devam ettirmeye çalışmıştı. Hatta Pekin Hükümeti’ni tanıdığı halde Tayvan’ın Libya’daki büyükelçiliğini barındırmıştı. Çin ile yaşanan gerginlikler ancak Ağustos 1978’de sona ermiş ve Tayvan ile diplomatik ilişkiler kesilerek, Pekin’le ikili diplomasi ilişkisi tesis etmişti. Ancak Muammer Kaddafi, Tayvan’ın Libya’daki temsilciliğinin ‘Milliyetçi Çin Ticaret Temsilciliği’ sıfatını kullanmasına izin vermişti. Tayvan’ın diğer ülkelerdeki temsilciliği sadece ‘Tayvan’ adını taşımaktadır. 2006 yılının başında Muammer Kaddafi’nin oğlu Seyfülislam Kaddafi, Tayvan’ı ziyaret etmiş ve Tayvan Cumhurbaşkanı Chen Shuibian ile görüşmüştü. Aynı yılın Mayıs ayında Chen Shuibian, Orta ve Güney Amerika ziyareti dönüşünde Libya’yı da ziyaret etmiş ve Seyfülislam Kaddafi tarafından havaalanında karşılandığı gibi, Libya lideri Muammer Kaddafi ile de görüşmüştü. Bu gelişmeler doğal olarak Çin’i rahatsız etmişti ve Çin-Libya ilişkileri 2008’de ancak normalleşmeye başlamıştı. Libya lideri Muammer Kaddafi, Libya’da yaşanan iç ayaklamaları bastırırken Çin’in 1989 yılında öğrencilerin demokrasi taleplerine karşı silahlı ayaklanmasının bastırılmasını örnek vererek kendisini haklı çıkarmaya çalışmıştı. Çin’in bu siyasî yarasının tekrar gündeme getirilmesi Pekin’i rahatsız etmiş olabilir. Muammer Kaddafi’nin Çin’e yönelik bu tür tutumları, Pekin’in BM Güvenlik Konseyi’nde çekimser oy kullanmasına sebep olmuş da olabilir.
 
Çin’in Afrika’da büyük çıkarları vardır ve Afrika’daki enerji ile stratejik hammaddelerin, Çin’in ekonomik kalkınması için anlamı büyüktür. Son 20 yıldan beri Çin, ileriye dönük ve iddialı bir Afrika politikasını sürdürmektedir. Pekin, 2015 yılına kadar Afrika’da 50 milyar dolarlık yatırım yapacağını açıklamıştır. Bu da 2009 yılındaki orana göre %70 artış sağlayacaktır. Yine 2015 yılında Çin-Afrika ticaret hacmi 300 milyar dolara ulaşacaktır ve 2010 yılının 150 milyar dolarlık ticaret hacmine göre bir kat daha artış olacaktır. Bu nedenle Çin’in Afrika’da etkin olması ve kıtadaki çıkarlarını koruyabilmesi anlamına gelmektedir. Pekin bazen bölgedeki çıkarları korurken bir takım uluslararası eleştirilere uğramıştır. Örneğin Sudan’da iç savaşın yaşandığı dönemlerde Çin, uluslararası baskılarına rağmen bazı gayretleriyle Sudan’a yapılacak yaptırımları engelleyebilmişti. Ancak Tunus’ta başlayan ve Libya’ya kadar devam eden bir dizi gelişmelere karşı Çin’in müdahaleleri yetersiz kalmıştır. Son yıllarda Çin’in Afrika politikasının bir ayağı olan Libya da giderek Çinli enerji şirketlerinin gözde ülkesi heline gelmişti. Fakat Libya’da olaylar yaşandığında Muammer Kaddafi’nin Çin’in enerji ve jeopolitik çıkarlarını koruyamamıştır. Bir anlamda Çin’in Afrika açılımı politikasının uygulamasına engel teşkil etmiştir. Yani “garip davranışları” olan Muammer Kaddafi’nin bir an önce iktidardan uzaklaştırılması gerekmektedir. Ayrıca Tunus ve Mısır’da halkın ayaklanması sonucunda diktatörlerin iktidardan uzaklaştırıldığı durumlarda da Çin Hükümeti, Muammer Kaddafi’nin de otoriterini daha fazla elinde tutamayacağı kanaatine varmış olabilir.
 
Bu bağlamda Çin tarafı Libya lideri Kaddafi’nin teklifleri karşısında da BM’de ret oyu kullanarak kazançlı çıkmaya çalışmamıştır. Muammer Kaddafi, Batı ülkelerinin Libya’daki ekonomik çıkarlarını Rusya ve Çin’e devrebileceğini ifade etmişti. Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Jiang Yü, 3 Mart’ta konu ile ilgili sorulardan kaçınmıştı. Sözcü Jiang Yü’nün cevabına göre, Ortadoğu ülkeleri Çin’in dostudur; Çin tarafı Libya’daki gelişmeleri yakından takip etmektedir, tarafların diyalog yoluyla mevcut krize çözüm getirmesi, bir an önce Libya’da toplumsal istikrarı ve düzenin normalleşmesini içtenlikle istemektedir. Çin Hükümeti karşılıklı saygı, eşitlik temelinde diğer ülkelerle dost ve karşılıklı işbirliğini geliştirmek için çabalamaktadır. 13 Mart’ta Muammer Kaddafi’nin Çin, Rusya ve Hindistan büyükelçilerinin kabulünde Libya’nın petrol sektörüne yatırım yapma konusundaki imtiyazlı teklifini tekrar etmişti. Çin tarafı Libya lideri Kaddafi’nin samimiyetinden şüphe duymuş olabilir ve bu çekici teklife sıcak bakmamıştır. Çin Hükümeti daha çok yeni Libya yönetim ile iyi ilişkiler geliştirme peşinde olabilir.
 
Çin 1993 yılından itibaren enerji ithal eden bir ülkesine dönüşmüş ve enerji bağımlılığı %50’ye ulaşmıştır. Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da meydana gelen gelişmeler uluslararası piyasalarda enerji fiyatları artırmaktadır ve dünyanın fabrikası adını alan Çin’in enerji hatta diğer hammaddeleri satın alma şartlarını zorlaştırmaktadır. Gerçi bazı Çin uzmanları Libya’ya yönelik askerî operasyonun uluslararası petrol fiyatlarına büyük etkisi olmadığını belirttiyse de, bu tür iç istikrarsızlıklar ve askerî müdahalelerin son yıllarda enerji fiyatlarını artırdığı da bir gerçektir. Libya petrolünün Çin’in toplam petrol ithalatının %3’ünü teşkil etmesi ve Çin’in enerji güvenliğine büyük zararlar vermemesine rağmen, Libya olaylarına benzer durumların İran ve Suudi Arabistan gibi Çin’in enerji ithalatını ciddi etkileyen ülkelere sıçraması durumunda, Çin’in enerji güvenliğine zarar verebilir. Libya olayları şimdiden Çin’in ekonomisine zarar vermiş durumdadır ve Libya’dan kaçarak Çin’e dönen Çinli işçilerin durumu ve Çin’in Libya’daki yatırımlarının akıbetinin ne olacağı gibi problemler gündemdedir. Hatta Libya’daki durumun bütünüyle kontrolden çıkması durumunda Çin’in Afrika’daki ekonomik girişimi etkilenebilir ve yurtdışı yatırım süratini yavaşlatabilir. Bununla birlikte Çin’de mal fiyatları özellikle ev fiyatlarının yükseldiği, enflasyon ile mücadelesinde ve ekonomisinde makro-kontrol dengelerini sağlamaya çalıştığı bir dönemde Kuzey Afrika ile Ortadoğu’da yaşanan olumsuz durumlar Çin’in ekonomisini etkilemektedir. Bu durumlara son vermek için Tunus ve Mısır’da olduğu gibi Libya’nın da bir an önce istikrara kavuşması gerekmektedir, Libya lideri Kaddafi’nin iktidardan gitmesi de bu bağlamda düşünülen seçeneklerden biridir.
 
Çin Askeri Operasyona Karşı Çıkıyor
 
Libya’ya askerî operasyon düzenlendikten sonra Çin basınından gelen eleştirilerin dozu giderek artmaya başlamıştır. Çin’de ‘devletin sesi’ olarak görülebilecek People's Daily’de yer alan bir yazıda, Fransa’nın önderliğinde, bir egemen ülke olan Libya’ya saldırı düzenlenmesi ve operasyonların birçok sivilin ölümüne yol açması, Birleşmiş Milletler Şartı’nın amaç ve ilkelerine aykırıdır ve uluslararası hukuk ve kuralların açık biçimde çiğnenmesi olarak nitelendirilmektedir. Bu yazıyı kaleme alan Zhong Sheng’e göre, kuvvete başvurmak krizin çözülmesi için etkili bir yöntem değildir; Irak’ta yaşanan kanlı 8 yılda halkın uğradığı sefalet ve yıkım bunun delili olduğu gibi aynı zamanda da bir uyarıdır. Bu yüzyılda bazı ülkeler üçüncü kez egemen devletlere karşı kuvvet kullanmıştı ve her sefer krize yönelik uygulanan askerî yöntemler, Birleşmiş Milletler Şartı ve uluslararası hukuk kurallarına darbe indirmiştir, çağın akışı olan barış ve kalkınma taleplerine de zarar vermiştir. Bunlar, Soğuk Savaş zihniyetinden kurtulamamışlardır. Çin Hükümeti’nin ajansı olan Xinhua Ajansı’nda Libya’ya yönelik saldırının endişe verici bir askerî yöntem olduğunu öne süren bir yazı yayınlamıştır. Yazıya göre savaşın, şiddetin sona erdirmeye ve durumu sakinleştirmesine hiçbir yararı olmadığı gibi, insanî felaketleri daha da ağırlaştırmaktadır. Uluslararası toplum, adil ve sorumlu bir tutumda olmalı, uzun vadeli dünya barışı ve kalkınmaya odaklanmalıdır, ihtiyatlı ve sağduyulu bir anlayışla mevcut meydan okuyuşlara yaklaşmalıdır. Tarihte alelacele kuvvet kullanmakla olumsuz sonuçları yaratan durumlar ve bunlardan çıkarılacak dersler çoktur. En son 2001 ve 2003’te ABD’nin Afganistan ile Irak’a düzenlediği savaş akla gelmektedir. Bugüne dek iki ülkenin siyasal çalkantılı durumu hâlâ devam etmektedir, şiddet olayları durdurulamamıştır, ülke halklarına da türlü felaketler yaşatmaktadır. Savaşı başlatan ülkelerin uluslararası itibar ve imajı da zedelenmiştir. Buna göre, dürüstlük ve adaletten uzak kalan herhangi bir eylem, ilgili aktörleri beklenmedik sonuçlarla karşı karşıya bırakabilmektedir Benzer eleştirileri diğer uzmanlar da dile getirmiştir.
 
Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Jiang Yü, 22 Mart’taki basın toplantısında ilk defa Libya’da sivillerin ölümüne yol açan askerî operasyonlara karşı olduğunu belirtmişti. Jiang Yü’nün ifadesine göre, Çin “daha fazla sivilin ölümüne ve daha büyük insanî felaketlere yol açan gelişigüzel kuvvet kullanılmasına karşıdır. Çin, tarafların derhal ateşkes ilan etmesi için bir kez daha çağrıda bulunmaktadır, Libya sorunu barışçıl yollarla çözülmelidir”. Libya’nın geleceğine Libyalılar tarafından karar verilmesi gerektiğini vurgulayan Jiang Yü, “Çin, BM Genel Sekreteri’nin Libya Özel Temsilcisi’nin ve Afrika Birliği ile Arap Birliği’nin Libya’nın mevcut durumuna barışçıl yollarla çözüm getirilmesi için gösterdiği diplomatik çabaları desteklemektedir”. Sözcü Jiang Yü, Çin’in Ortadoğu bölgesindeki mevcut durumlarda derin ve karmaşık değişiklikler yaşandığının farkında olduğunu belirterek, uluslararası toplumun Filistin meselesi gibi bölgenin diğer sıcak noktalarında yaşanan sorunları göz ardı etmemesi gerektiği yönündeki görüşü ortaya koymaktadır.
 
Çin Hükümeti, Batılıların Libya’ya askerî saldırılarına karşı çıkarken aynı zamanda “Libya sonrası” Ortadoğu ve Afrika politikasının temellerini atmaya çalışmaktadır. Bir yanda Arap Birliği ve Afrika Birliği’nin taleplerine destek verirken, diğer yandan ilgili bölgelere yönelik diplomatik girişimlerde bulunmaktadır. Dışişleri Bakan yardımcısı Zhai Jun, Ortadoğu’daki mevcut durumu yerinde öğrenmek ve ilgili ülkelerle ikili ilişkilerin geliştirilmesi konusunda görüş alışverişinde bulunmak üzere 6-12 Mart tarihlerinde Cezayir, Tunus, Mısır ve Suudi Arabistan ülkelerini ziyaret etmişti. Zhai Jun, Mısır ziyareti sırasında Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa ile de görüşmüştü. Çin Başbakan yardımcısı Wang Qishan, Kenya, Zimbabwe ve Angola’nın davetlisi olarak 17-23 Mart tarihleri arasında bu üç ülkeyi ziyaret etmişti. Ortadoğu barış süreci ve bölgedeki mevcut durum üzerine taraflarla görüş alışverişinde bulunmak üzere, Çin’in Ortadoğu özel elçisi Wu Sike, 23 Mart-2Nisan tarihleri arasında İsrail, Filistin, Suriye, Lübnan ve Katar gibi ülkeleri ziyaret edecektir. Ortadoğu ve Afrika ülkelerinin Batı ile olan anlaşmazlık ve gerginliklerinin devamı, yükselen Çin’in bu bölgelerde tekrar başarıya ulaşması yolunda fırsatlar yaratmaktadır.

 

Çin Askerî Operasyona Karşı Çıkıyor
 
Libya’ya askerî operasyon düzenlendikten sonra Çin basınından gelen eleştirilerin dozu giderek artmaya başlamıştır. Çin’de ‘devletin sesi’ olarak görülebilecek People's Daily’de yer alan bir yazıda, Fransa’nın önderliğinde, bir egemen ülke olan Libya’ya saldırı düzenlenmesi ve operasyonların birçok sivilin ölümüne yol açması, Birleşmiş Milletler Şartı’nın amaç ve ilkelerine aykırıdır ve uluslararası hukuk ve kuralların açık biçimde çiğnenmesi olarak nitelendirilmektedir. Bu yazıyı kaleme alan Zhong Sheng’e göre, kuvvete başvurmak krizin çözülmesi için etkili bir yöntem değildir; Irak’ta yaşanan kanlı 8 yılda halkın uğradığı sefalet ve yıkım bunun delili olduğu gibi aynı zamanda da bir uyarıdır. Bu yüzyılda bazı ülkeler üçüncü kez egemen devletlere karşı kuvvet kullanmıştı ve her sefer krize yönelik uygulanan askerî yöntemler, Birleşmiş Milletler Şartı ve uluslararası hukuk kurallarına darbe indirmiştir, çağın akışı olan barış ve kalkınma taleplerine de zarar vermiştir. Bunlar, Soğuk Savaş zihniyetinden kurtulamamışlardır. Çin Hükümeti’nin ajansı olan Xinhua Ajansı’nda Libya’ya yönelik saldırının endişe verici bir askerî yöntem olduğunu öne süren bir yazı yayınlamıştır. Yazıya göre savaşın, şiddetin sona erdirmeye ve durumu sakinleştirmesine hiçbir yararı olmadığı gibi, insanî felaketleri daha da ağırlaştırmaktadır. Uluslararası toplum, adil ve sorumlu bir tutumda olmalı, uzun vadeli dünya barışı ve kalkınmaya odaklanmalıdır, ihtiyatlı ve sağduyulu bir anlayışla mevcut meydan okuyuşlara yaklaşmalıdır. Tarihte alelacele kuvvet kullanmakla olumsuz sonuçları yaratan durumlar ve bunlardan çıkarılacak dersler çoktur. En son 2001 ve 2003’te ABD’nin Afganistan ile Irak’a düzenlediği savaş akla gelmektedir. Bugüne dek iki ülkenin siyasal çalkantılı durumu hâlâ devam etmektedir, şiddet olayları durdurulamamıştır, ülke halklarına da türlü felaketler yaşatmaktadır. Savaşı başlatan ülkelerin uluslararası itibar ve imajı da zedelenmiştir. Buna göre, dürüstlük ve adaletten uzak kalan herhangi bir eylem, ilgili aktörleri beklenmedik sonuçlarla karşı karşıya bırakabilmektedir Benzer eleştirileri diğer uzmanlar da dile getirmiştir.

Doç. Dr. Erkin Ekrem
SDE Uzmanı
eekrem@sde.org.tr

  • Etiketler: Libya.Çin.ABD.BM.Rusya.Hindistan.Almanya.Güvenlik Konseyi.Afrika ülkeleri.Arap Ülkleleri