Nicola Di Cosmo, kuzey sınırlarındaki etkileşimin, kırsal yaşama karşın yerleşik hayat tarzı; konargöçer kavimlerin karşısında Çin hanedanları; şehirli bir medeniyetin zıddına savaşı seven medenileşmemiş bir topluluk gibi ikili karşıtlıklar temelinde karakterize edildiğini vurgulamaktadır.[1] Bu eğilim İç Asyalı konargöçer kavimlerle Çin’in kurduğu dış ilişkilerde kendini “haraç sistemi” üzerinden göstermektedir. Haraç yahut vergi daha güçlü bir gruba ya da ülkeye bağlılık ve saygı göstermek adına verilen para yahut materyallerin tümüne verilen isimdir. Bu aynı zamanda, güvenli ticareti sağlamak adına iki taraf arasında yapılan bir anlaşmaya da işaret eder. Bu anlaşma, itaat edenin baskın olana hizmet etmesi ilkesine dayanır. Çin hanedanları bu sistemi çok eski dönemlerinden beri İç Asyalı kavimleri kontrol altında tutmak ve siyasi otoritesini kabul ettirmek için kullanagelmiştir. Morris Rossabi Çin ve İç Asya (China and Inner Asia) adlı kitabında Çin’in resmi tarihçilerinin haraç yahut vergi ilişkileri üzerine sundukları görüşlerini eleştirmektedir. Resmi tarihçilere göre, Çin güvenlik kaygılarıyla bu sistemi kurmuş ve İç Asyalıları buna dahil etmiştir. Toprak bütünlüğünü korumak adına Çin hanedanları İç Asyalılarla bütün Çin topraklarında değil sadece sınır bölgelerinde ticaret yapmış ve bu suretle hem onları kontrol altında tutmuş hem de Çin topraklarına akın yapmalarını engellemiştir. Dahası, Çin sarayı barış zamanında konargöçerlere hediyeler göndermek ve onların akın yapması için sınırda köyler ayırmak suretiyle ilişkilerini korumuş fakat savaş durumunda temel ihtiyaç maddelerinin satılmasını engelleyerek tavrını göstermiştir.[2]
Rossabi’nin de ifade ettiği gibi güvenlik kaygısı Çin’in haraç ilişkilerini tanzim etmesinde önemli bir etkendir fakat İç Asyalı konargöçerlerle yürütülen ticari ilişkiler de Çin’in İç Asya siyasetini belirleyen kayda değer bir unsurdur. Elbette, Çin sarayı zengin ve kendi ihtiyaçlarını karşılamakta dışarıya ihtiyaç duymayacak kapasitedeydi fakat yine de Çin’in kendi topraklarında yetiştirilemeyen pek çok materyal için de dışarıdaki komşularına ihtiyaç duyduğu bir gerçektir. Mesela, at ve hayvan kürkleri alımı Çinlilerin İç Asyalılara bağımlı olduğu önemli bir alandır. Zira, hayvan yetiştiriciliği konusunda İç Asya göçerleri bir tarım toplumu olan Çin’den çok daha iyiydiler. Özellikle at yetiştiriciliği, atların savaş zamanındaki yararlılığı göz önünde bulundurulduğunda büyük önem taşımaktaydı. Denis Sinor’a göre at sayesinde bozkır konargöçerleri sadece sabit bir kullanım ve takas değeri olan bir metaya sahip değillerdi, bunun çok daha ötesinde savaşlarda zaruri olan hareket kabiliyeti de atlar vasıtasıyla sağlanıyordu.[3] Her ne kadar Çinliler at yetiştirmeyi biliyor olsalar da, bozkırın çetin hayat şartlarına alışık konargöçerleriyle savaşlarda baş edebilecek derecede güçlü ve hızlı atlar için yine İç Asyalılara muhtaçtılar. Sinor bu mevzuda şöyle devam etmektedir;
Çin askeri gücü kaçınılımaz olarak atlara ve atlı birliklere dayanmaktaydı ve bu durum Çin’in bozkır konargöçerlerinin saldırılarına karşı yine sadece onların ürettiği atlara ihtiyaç duyuyor olmasından dolayı ilginç bir çelişki ortaya çıkarıyordu. Çin bu atları satın alırken bir yandan da potansiyel düşmanlarına onların ihtiyaç duydukları materyalleri sağlıyor ve bu sayede akınları bütünüyle önlemiş oluyordu. Bununla birlikte, bozkırlılar da bu atlar sayesinde iki türlü fayda elde ediyorlardı. Hem atlara karşılık kendilerinin üretemediği ve ihtiyaç duydukları bir takım metaları takas yoluyla elde ediyorlar hem de takasla alamadıkları şeyleri yağmayla ele geçirmek için yine atları kullanıyorlardı.[4]
Atlara karşlık Çin’in konargöçerlere sunduğu metalar arasında tahıl ve ipek büyük bir yer tutmaktaydı. Bozkırda tahıl üretemeyen konargöçerler bu temel besin maddesini Çin’den temin etmekteydiler. Bunun yanısıra, ipek de bir lüks maddesi olarak konargöçerlerin gözünde çok kıymetliydi.[5]
Takas, haraç ya da hediye göndermek şeklinde tezahür eden alışveriş ilişkileri Çin Seddi’nin iki tarafı arasındaki ticaret aktivitelerinin temelini teşkil etmektedir. Nicola Di Cosmo ticaretin sadece alışveriş olarak görülemeyeceğini aynı zamanda pazarlara ve iletişim yollarına erişimin de ticaret ilişkileri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.[6] Bu anlamda İpek Yolu sadece kültür, teknoloji ve ihtiyaç maddelerinin taşındığı etkili bir ticaret yolu değil ayrıca gerek Çinliler gerekse bozkırlılar için kârlı bir iletişim platformuydu.[7] At ve koyun gibi hayvanları yetiştirip satmanın yanısıra İç Asyalı bozkır kavimleri İpek Yolu’nda polislik görevi görüyor, hem kafilelerin güvenli hareketini temin ediyor hem de ticarete üçüncü bir tarafın müdahil olmasını engelliyordu.
Güvenlik ticaretin güvenliğinin tesis edilmesinin ötesinde bozkırlılarla Çinliler arasındaki çatışmalarda da önemli bir mevzudur. Olası bir karşılaşma durumunda bozkırlıların kendi bedenleri, hızlıca kurulup sökülmeye elverişli çadırları ve hayvan sürülerinden başka birşeyleri olmamasına karşın Çin’in koruması gereken sabit bir toprağı ve bu toprağı çevreleyen sınırları vardı. Bu da Çinlilerin bozkırlılarla çatışmalarında dezavantajlı konuma düşmelerine neden olmaktaydı. Bu yüzden, Çin hanedanları İç Asyalılarla olan ilişkilerinde çatışmaya mahal vermeyecek ılımlı stratejiler geliştirmiştir. Çin, sınırındaki herhangi bir konargöçer akınını topyekûn ortadan kaldırmaktansa bir takım önlemlerle İç Asyalıları kontrol altında tutmayı yeğlemiştir. Bu amaçla, haraç ilişkilerinin kurumsallaştırılmasının dışında iki önemli yöntem daha kullanılmaktaydı. Çin sarayı İç Asya kavimleriyle barış durumunu muhafaza etmek ve bazen de olası bir savaş ortamını sonlandırmak adına gönderdiği temel ihtiyaç maddelerinin yanısıra bozkırlılarla Çin hanedanları arasında evlilik ilişkileri tesis ederek bir akrabalık kurma yolunu da seçmiştir. Haraç ilişkilerinin bir diğer türü olan bu strateji Çince’de Hou Qinpolitikası diye adlandırılmaktadır ve Han hanedanı döneminden itibaren etkinliğini sürdürmüştür. Yönetici aileler arasındaki evlilik yoluyla kurulan akrabalık ilişkilerinin yanısıra Çin İç Asya bozkır kavimlerini birbirlerine karşı da kullanmak suretiyle diplomatik ilişkilerinde Çince’de Yi Yi Zhı Yi diye adlandırılan başka bir strateji daha geliştirmiştir.[8] Çin platosundan bakıldığında, bozkır, her ne kadar yeknesak bir birim olarak görülmekteyse de bozkırlıların farklı kavim ve siyasi oluşumlardan oluştuğu gerçeğini Çin hanedanları da bilmekteydi. Farklı kavimler arasındaki anlaşmazlıklarda taraf olarak Çin hanedanları, Kadim Türk Kağanlığı’nda olduğu gibi, kimi zaman bir boylar federasyonunu dahi çökertmeyi başarmıştır.
İç Asya bozkırlarında hayat tarzından kaynaklı esneklik ve hareketlilik kavramları Çin’in geleneksel İç Asya politikasına da büyük ölçüde tesir etmiştir. Çin bozkırdaki esnekliği ve hareketliliği göz önünde bulundurarak bozkırlı kavimlere karşı, duruma ve zamana göre politika üretmeyi bilmiştir. Bozkır kavimlerini bütünüyle yok etmeye uğraşmaktansa kontrol altında tutmayı tercih eden Çin hanedanları Jennifer W. Jay’in ifadesiyle iki temel ve birbirinden farklı motivasyonla ilerlemekteydi:
Çin’in imparatorluklar döneminde çevredeki bozkır kavimlerini kontrol altında tutmak için uyguladığı iki yöntem vardı. Bu yöntemlerden daha agresif olanı, bozkırlıların asimile edilemeyecekleri ve bu sebepten de sınırın hemen dışında tutulmaları gerektiği düşüncesiyle işlemekteydi. Daha yaygın ve ılımlı olan politika ise merkezi yönetimin sınır kavimlerini merkeze bağlayarak bozkır halklarını emperyal Çin’in kurumları, gelenekleri ve ahlak anlayışıyla dönüştürmek fikri üzerine kurulmuştu.[9]
Çin’in bozkırlı kavimlere uyguladığı bu politika günümüze değin, bir takım değişikliklerle, uzanmış ve Çin’in kuzey ve batı komşularına karşı uyguladığı dış ilişkiler stratejisinin temelini teşkil etmiştir. Çin Halk Cumhuriyeti’nin 1990’larda başlattığı Büyük Batı Kalkınmasıprojesi ise iç politikada gerçekleşen büyük bir atılım olarak göze çarpmaktadır. Çince’de Xibu Da Kaifa olarak adlandırılan bu proje 1990’larda Çin Halk Cumhuriyeti devletinin vatandaşlarına eşit hak ve hürriyetler verme ve daha açık bir siyasi yönetim anlayışı geliştirme motivasyonu sonucu yürürlüğe koyulmuştur. Temel amaç gelişmemiş batı bölgelerine yatırım yapmak olarak sunulmasına rağmen bazı araşatırmacılar bu projenin arkasında siyasi ve diplomatik hedeflerin de yatmakta olduğunu savunmuştur. Morris Rossabi’ye göre 1990’ların başında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin çözülmesiyle Orta Asya’da kurulan Türk devletlerinin Uygurlarla olan etnik ve dini yakınlığı Çin açısından bölgenin bu hürriyet dalgasından etkilenebileceği endişesiyle büyük bir tehdit olarak görülmüştür. Batı topraklarının kara ve demir yollarıyla merkeze fiziksel olarak bağlanmasını sağlamak ve burada yaşayan azınlıkları gerek ekonomi gerek eğitim yoluyla kalkındırmak suretiyle kontrol altında tutmak Çin devletinin temel hedefi haline gelmiştir.[10] Abigail Sines Büyük Batı Kalkınması’nın tarihsel alt yapısına dikkat çekmiş, bu projenin altında yatan ideolojinin barbar ve vahşi bozkırlıların kendilerinden üstün olan merkezi yönetim tarafından medenileştirilmesi fikri olduğunu iddia etmiştir.[11] Büyük Batı Kalkınması projesinin ideolojik nedenleri üzerine dönen tartışmalar bir tarafa gözle görülür sonuçları da büyük önem arz etmektedir. Merkezi hükümetin bölgeye sunduğu ekonomi ve eğitim alanlarındaki imkanlar projenin iyi sonuçları olarak değerlendirilebilir. Bununla birlikte, 1990’lardan itibaren artan bir hızla bölgeye Han nüfusunun yerleştirilmesi ve buna karşılık Uygurların başka eyaletlere transferi bu topraklarda tarih boyunca kırılamamış etnik gerginliğin zaman zaman artmasına neden olmuştur.
Sonuç
İç Asya’da konargöçerler ile yerleşik Çin toplumunun dünya görüşü ve hayat tarzı farklarından kaynaklanan çekişmeleri, bugün medeniyetler çatışması diye adlandırdığımız fenomenin en ilkel halidir denebilir. Modernist düşünce algısıyla dünyadaki her nesnenin ve kavramın zıddıyla bilindiğini göz önünde bulundurursak, bu çatışmanın gerek konargöçerlerin gerekse yerleşiklerin varlık sebebi olduğunu söyleyebiliriz. Günümüzde, konargöçer hayvancılık ekonomisinin de serbest piyasa ekonomisine eklemlenmesiyle artık yerleşiklerle konargöçerler arasında ekonomik açıdan bir karşıtlık kalmamıştır. Fakat, ekonominin şekillendirdiği tarihsel ideolojiler kendini şehir ve kırsal bölgeler arasındaki zıtlıklarda göstermektedir.
Erken İç Asya’da bozkır halkları ve merkezi Çin hanedanlarının ilişkilerinin ekonomik temelleri üç serilik bir yazı halinde bu köşede incelenmeye çalışıldı. Şüphesiz, konargöçer bozkırlılar ile yerleşik Çin hanedanları arasındaki ilişkiler sadece iktisadi bağlarla açıklanamaz. Konunun sosyal, kültürel ve siyasi yönleri yine bu köşede tartışılmaya devam edilecektir.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Notlar:
1) Nicola Di Cosmo, "Introduction", Ancient China and Its Enemies: The Rise of Nomadic Power in East Asian History, (Cambridge: Cambridge University Press, 2002), s. 2
2) Morris Rossabi, China and Inner Asia: From 1368 to the Present Day, (New York: Pica Press, 1975), ss. 20 - 22
3) Denis Sinor, "Introduction: The Concept of Inner Asia", The Cambridge History of Early Inner Asia, editör. Denis Sinor, (Cambridge: Cambridge University Press, 1990), s. 10
4) Morris Rossabi, age., s.10
5) Wolfram Eberhard, Çin – bozkır ilişkilerinin birinci evresi olarak nitelendirdiği MÖ 3.yy'da Çin'den Xiong-Nu yöneticilerine giden pirinç ve ipek gibi tüketim maddelerinin iki siyasi oluşum arasındaki ilişkileri kuvvetlendirmekle birlikte Xiong-nu toplumunda Çin'in etkisi altındaki yöneticiler ile gelenekçi boy liderleri arasında gerilimlere yol açtığını savunmaktadır. Eberhard, ayrıca, bir takım tarım ürünlerinin Çin'den temin edilmesi neticesinde Xiong-Nu toplumunun küçük ölçekli tarımı dahi bırakıp bütünüyle savaşçı, konargöçer bir yapıya dönüştüğünü iddia etmektedir. Wolfram Eberhard, Conquerors and Rulers; Social Forces in Medieval China, (Leiden: E. J. Brill, 1970), pp. 119 – 121. Eberhard'ın bu yorumu Kül Tegin Yazıtı, Güney yüzü 5 – 6. satırları ve Bilge Kağan Yazıtı, Kuzey yüzü 4. Satırında geçen şu ifade ile de desteklenmektedir.
[Çinliler ] altun, gümüş, darı(?), ipek (?) [gibi] bunca [şeyleri] kesretle verir. Çin kavminin sözü tatlı, hediyesi mülayim imiş. Tatlı sözü, mülayim hediyesi [ile] arayıp uzak kavimleri böylece yakınlaştırır imiş. Yakına konduktan sonra da fesat bilgisini orda yayar imiş.
Hüseyin Namık Orkun, Eski Türk Yazıtları I, (İstanbul: Devlet Basımevi, 1936), s. 24 – 25
6) Nicola Di Cosmo, "Walls and Horses: The Beginings of Historical Contacts Between Horse Riding Nomads and Chinese States", Ancient China and Its Enemies: The Rise of Nomadic Power in East Asian History, (Cambridge: Cambridge University Press, 2002), s. 133
7) İpek Yolu üzerinde Çinlilerle bozkırlıların tarihi etkileşimi konusunda bkz. Elisseeff, Vadime, The Silk Roads: Highways of Culture and Commerce, (UNESCO Yayınları / Berghahn Books, 2000)
8) Morris Rossabi, age., ss. 19 -20