• 8.04.2019
  • 1704 defa okundu

Milyonlarca Doğu Türkistanlıyı toplama kamplarına dolduran Çin’e karşı sesini yükselten az sayıda STK’dan biri de Uluslararası Af Örgütü. AF Örgütü’nün Çin araştırmacısı Patrick Poon, yakınları kamplarda tutulan Uygurların tarif edilemez acısını yazdı.

Sevdiğiniz birinin haksız yere gözaltına alındığına tanık olmak çok acıdır. Ancak sevdiklerinizin nerede gözaltında tutulduğunu, hatta hayatta olup olmadığını bile bilmemek çok daha zor, tarifsiz bir acıdır.

Yakınları Çin’deki siyasi gözaltı kamplarında tutulan ve başka ülkelerde yaşayan yüzlerce Uygur, Kazak ve çoğu Müslüman diğer etnik gruplara mensup insan bu acılarla yaşıyor.

Üstelik kamplarda tutulan sevdiklerinin durumuyla ilgili bilgi edinme çabaları, halen Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşayan aile üyeleri tarafından engelleniyor. Bunun nedeniyse yakınlarının yardım etmek istememesi değil, yurtdışında yaşayan aile üyeleriyle iş birliği yapmaları halinde bu kötülüğüyle ün salmış kamplara gönderilmekten korkmaları.

Çin hükümeti bu kamplara üstü örtük bir biçimde “eğitim yoluyla dönüştürme merkezleri” demeyi tercih ediyor ve kamplarda tutulan kişilerin, “aşırılık yanlısı fikirlerinden” kurtulmalarına yardımcı olması için “mesleki eğitim” aldıklarını iddia ediyor.

Daha önce kamplarda tutulan kişilerin ve yakınlarının bana söylediği gibi, ne zamandan beri insanların işkence görmesi ve istismara uğraması kamplardaki “eğitim”in bir parçası?

Kamplarda olup bitenlerin gerçek boyutlarını bilmiyoruz, çünkü “yeniden eğitim” programlarının mekanı ve içeriği gizli tutuluyor. Ancak insanların kamplara gönderilme fikrinden dehşete kapıldığını ve kamplardan sağ çıkanların yaşadıklarını anlatmaya bile korktuklarını biliyoruz.

Avustralya’da yaşayan bir Uygur olan Alim*, “Hala hayatta olup olmadıklarını veya onlarla ilgili daha fazla bilgi edinmek için başka ne yapabileceğimi bilmiyorum” diyor. Alim’in 2018’de siyasi eğitim kampına gönderilen anne ve babası ile diğer akrabalarından o tarihten beri haber alınamıyor.

Alim’in yaşadıkları; Japonya, Avustralya ve Yeni Zelanda’da yaşayan birçok Uygurun bana anlattıklarıyla aynı.

Bazıları Sincan’daki yakınları hakkında bilgi edinmeye odaklanmak için işini bırakıyor, fakat destek bekledikleri diğer aile üyeleri her zaman yardım etmeye istekli olmuyor. Çin dışında yaşayan çok sayıda Uygur bana, halen Sincan’da yaşayan yakınlarının, bilgi vermeleri halinde misillemeye uğramaktan korktuğunu, bu yüzden de kendilerini Çin’de popüler bir sosyal medya platformu olan WeChat’te engellediğini söyledi.

Öte yandan, Çin dışında yaşayanlar da tehlike altında. Birçoğu, pasaportları veya vizelerinin geçerlilik süresi dolduğunda şu an yaşadıkları yerlerden sınır dışı edilmekten ve Çin’e geri döndüklerinde keyfi olarak gözaltına alınmaktan endişe ediyor.

Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Tayland, Pakistan, İsveç ve Almanya’dan sınır dışı edilenler olduğu yönünde haberler medyada yer aldı. Konuştuğum birçok Uygur nerede olduğunu açıklamaktan bile korkuyordu. Bazılarıysa sinirli bir şekilde Çinli olup olmadığımı sordu ve ancak Hong Kong’da yaşayan bir Çinli olduğumu söyledikten sonra benimle konuşmayı kabul etti.

Japonya’da yaşayan Uygurların bana anlattığına göre, kendi topluluklarındaki Uygurların Çin yetkilileri yararına muhbirlik yapıyor olabileceğinden korktukları için onlarla konuşmayacak kadar güvensizlik ve şüphe içindeler.

Bazı kişiler Çin’deki gözaltı kamplarından serbest bırakıldı, fakat yeniden bir araya gelen aileler bile büyük zarar görmüştü.

Eylül 2018’de, Kazakistan’ın Almatı kentinde, yakınları Sincan’da gözaltında tutulan bir grup Kazakla buluşmuştum. Sonradan bana iyi haberler verdiler ve sevdiklerinin birçoğunun serbest bırakıldığını söylediler. Ancak yakınlarının tamamen farklı insanlar olarak döndüklerine tanık oldukları için şoke olmuşlardı.

Kamplardan serbest bırakılan insanların çoğu ürkmüş, zihni karışmış durumda ve hafıza kaybı yaşıyor. Birçoğu, kamplarda yaşadıklarıyla ilgili herhangi bir şey söylemeye korkuyor. Anlaşılan, “mesleki eğitim” böyle etkiler yaratıyor!

Mevcut korku ikliminde, Çin dışında yaşayan ve sevdiklerini arayan Uygurlar en küçük desteğe bile minnettar kalıyor. Bir yabancı tarafından ailelerinin durumu hakkında paylaşılan bir tweet bile yaşadıklarının daha fazla kişinin dikkatini çekeceğine dair umut yaratıyor. Bir tweet atmanın başka bir faydası daha var, o da çaresizlik içindeki insanlara yalnız olmadıklarını hissettirmesi.

Çin dışında yaşayan Uygurların bazıları internette yürütülen #MetooUyghur [Ben de Uygurum] kampanyasına katıldı. Birçok kişi için bu etiketi kullanmak, harekete geçmek üzere zor ve cesaret isteyen bir karar almak anlamına geliyor.

Bazı Uygurlar ise Uluslararası Af Örgütü gibi insan hakları örgütleriyle iletişime geçti. Sincan’dan o kadar az bilgi geliyor ki, sevdiklerini arayanlar bunu tek başlarına yapamayacaklarını biliyor.

Kimileriyse tüm korkulara rağmen hikayelerini paylaşmaya başladı. Bağımsız insan hakları gözlemcilerinin Sincan’a erişimi engellenmeye devam ettiği sürece, bu tanıklıklar, Çin hükümetinin işlediği sistematik ve ağır insan hakları ihlallerine ilişkin genel resmin oluşturulmasında önemli yer tutacak.

Hikayesini anlatan herkes risk alıyor, fakat Sincan’da olup bitenlerin etrafında örülü gizlilik duvarının yıkılmasında her bir sesin önemi var. Ses çıkarmak, dağılan ailelerin yeniden bir araya gelmesini sağlayacak ilk cesur adımdır.

PATRICK POON / KARAR

  • Kaynak: https://www.haksozhaber.net/kaybedilen-uygurlarin-aileleri-korku-icinde-sevdiklerini-ariyor-113307h.htm
  • Etiketler: Doğu Türkistan’Çin,Uygur,Uluslararası Af Örgütü ,irleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Tayland, Pakistan, İsveç ve Almanya,Wechat,