NEREDEYSE son bir aydır uluslararası politikayı Çin-ABD gerginliği işgal etmiş durumda. ABD’de kongrenin Tayvan’a Patriot füze savunma sistemi , F-16 savaş uçakları ve saldırı helikopterleri gibi yüksek teknoloji silahların bulunduğu 6,2 milyar dolar değerinde silah satışını kabul etmesinin ardından ortaya çıkan kriz Çin- ABD ilişkilerini de temelden sarstı. 
*
TAYVAN neden Çin için önemli önce bu konuya bakmak lazım. 1949’da Çang Kay Şek önderliğindeki Çinli milliyetçiler Mao önderliğindeki Çinli komünistler karşısında iç savaşı kaybedince Tayvan adasına kaçtılar. Amaçları burada güçlerini yeniden toplayarak Çinli komünistlere saldırmak ve Çin’i tekrar ele geçirmekti. Ancak durum beklenildiği gibi olmadı. Mao’nun kurmuş olduğu güçlü iktidar karşısında Çinli milliyetçiler Tayvan’dan hiçbir şey yapamadılar ve nihayetinde kendi sürgünde hükümetlerini kurmak zorunda kaldılar. Dünyada da ABD’nin başını çektiği bir grup ülke Çin’in meşru hükümeti olarak komünistleri değil de Tayvan’daki bu sürgünde hükümeti kabul ettiler. Böylece, 1971 yılına kadar Çin halkı, Birleşmiş Milletler’de ve Güvenlik Konseyinde Tayvan tarafından temsil edildi. Komünist Çin ise tüm bu süreç boyunca Tayvan adasının Çin’in parçası olduğu konusunda ısrar ederek Batı’nın bu durumunu kınadı. Pekin’in en büyük destekçisi de tabii ki Sovyetler Birliği idi. Nihayet 1971 yılında Çin, Birleşmiş Milletler’e üye oldu ve Tayvan, Birleşmiş Milletler üyeliğinden çıkarılarak devlet olma statüsü de elinden alındı. Zamanla, ABD, Çin’i daha fazla göz ardı edemeyeceğinin farkına vardı ve 1972 yılında Nikson’ın Çin’i ziyaret etmesiyle ilişkiler normalleşti. 
*
1979’DA Çin-ABD diplomatik ilişkileri kurulduğunda Çin’in ilk ve en önemli şartı Tayvan’ın Çin’e ait olduğunun kabul edilmesiydi. Gerçektende Washington yönetimi Tayvan’ın Çin’e ait olduğunu kabul etti. Ama hiçbir zaman Tayvan adası resmi olarak Çin’e tabi olmadı ve buradaki hükümet faaliyetlerine devam ederek uluslararası politikada bağımsız bir devlet gibi hareket etti. Kendi hükümetiyle, kendi ordusuyla, kendi parlamentosu ve diplomatik ilişkileriyle Tayvan adeta bir devlet gibi hareket etmektedir. Tayvan’ı bir devlet olarak tanımayan birçok devletin Tayvan adasında temsilcilikleri bulunmaktadır. Bu temsilcilikler gayri resmi olarak büyükelçilik gibi görev yapmaktadır. ABD, Çin’le diplomatik ilişkileri kurduktan sonra da Tayvan’la olan ikili ilişkilerini devam ettirdi. Öyle ki, ABD, Tayvan’ın Çin’e karşı bağımsızlık mücadelesine silah satarak üstü kapalı olarak destek verdi. Her silah satışında ABD ve Çin arasında diplomatik kriz çıktı. Tayvan nedeniyle ABD ve Çin 1996’da savaşın eşiğinden döndü. 
*
BUSH’UN giderayak son icraatlarından birisi Tayvan’a silah satışını öngören kararını Kongre’ye göndermiş olmasıdır. Bush’un aldığı silah satışı kararının uygulaması da Obama yönetimine kaldı. Çin ile çok hassas bir ilişki dönemi yaşandığı şu günlerde Obama’nın Asya-Pasifik bölgesinde barışı bozacak böyle bir karar almasının arkasında aslında bir yılını doldurduğu görevinde beklenen başarıyı gösterememiş olması ve Rusya ve Çin konusunda sağlam bir politika tesis edememesinin etkisi büyüktür. Çin’i bir türlü ikna edemeyen ve kendi çizgisine çekemeyen ABD’nin bu yeni stratejisi 2008’den beri Çin ile Tayvan arasında yeşermeye başlamış olan barış ortamına da büyük tehdit oluşturmaya başlamıştır. Gerek iç kamuoyunda, gerekse dışarıdan gelen baskılar nedeniyle Obama yönetimi yaşanan ekonomik krizin faturasını Çin’e çıkarma gayretine girmiştir. Obama, yaptığı son açıklamada Çin-ABD ticari ilişkilerini zor günler beklediğini söyleyerek ABD’nin daha fazla korumacı olacağının da işaretini vermiştir. Parasının düşük değeri nedeniyle adeta ihracat makinesi haline gelmiş olan Çin, ucuz ihraç ürünleriyle dünya pazarlarına hakim durumdadır. Çin’in bu durumundan milyarlarca dolar dış ticaret açığı bulunan ABD rahatsız olmaktadır. Washington, Çin’in kasten yapay olarak parasının değerini düşük tuttuğundan yakınmaktadır. Kuşkusuz, Çin’e, Tayvan silahı ile saldırmaya cesaret eden ABD, bölgedeki müttefikleri Japonya ve Güney Kore’yi bu gelişmeden çok daha önce haberdar ettiği açıktır. Dahası, Hindistan dahi Çin’e karşı bu yeni stratejide sahada görev alıyor. Hindistan başbakanının Washington ziyaretinde ortay çıkan manzara da bizleri haklı çıkarıyor. 
*
SONUÇ olarak, tüm bu yaşananların ardından Çin, üstü düzey askeri temasları askıya aldığını açıkladı. Ayrıca ticari ilişkileri de gözden geçirebileceği sinyalini verdi. Burada, belki de sorulması gereken en önemli soru: Neden ABD böyle bir adım atma ihtiyacı duydu? Kuzey Kore etrafına tehdit saçarken hiçbir eylemde bulunmayan ABD, Çin’e neden böyle ateş püskürüyor. Sorunun cevabı belki de İran sorununda saklıdır. ABD’nin son günlerde en büyük korkusunu Çin’in sonuna kadar İran’a getirilecek yaptırımlar konusunda Tahran’ın yanında durma ihtimali oluşturuyor. Washington, Pekin’le İran konusunda kapalı kapılar ardında yürüttüğü diplomatik pazarlıklardan ulaştığı sonuç kanaatimce pek de olumlu değil. Dolaysıyla, ABD, Çin’e karşı öfkesini başka alanlar üzerinden yansıtıyor. Ancak bu öfke krizi, Çin-Tayvan çatışması gibi çok tehlikeli bir gidişatı da tetiklemek üzere. Geçmişte bunun benzer örneklerini yaşamıştık. Son bir not: Tayvan konusunda daha fazla bilgi almak isteyen okuyucularım “Çin Dış Politikasında Tayvan Sorunu” isimli kitabıma bakabilirler.
 
 

BARIŞ ADIBELLİ

  • Etiketler: ABD,Çin,Tauvan,Patriot,F-16,Çang Kay Şek,Pekin,Nikson,Bush,Obama,